Maddeden Gelen Enerji
Nükleer enerjinin bir ülkeye girebilmesi için farklı alanlarda bazı kararların alınması gerekmektedir. Bu kararlar, genellikle diğer mevcut ulusal politikalar göz önüne alınarak belirlenmektedir. Nükleer enerji programlarını etkileyen en önemli politikalar; enerji, kalkınma, dış ilişkiler ve bölgesel politikalardır. Nükleer enerji programlarının bu politikalar ile etkileşim halinde geliştirilmesi gerekmektedir.
Ulusal Enerji Politikası
Nükleer enerjinin bir ülkeye girmesi sırasında temel
alınabilecek bazı yaklaşımlar bulunmaktadır. Birçok ülke
tarafından benimsenmiş en yaygın yaklaşım enerji planlama
çalışmalarının temel alınmasıdır. Enerji planlamasına
yönelik, birçok ülke enerji kaynağı güvenliği, enerji
kaynaklarının ekonomik rekabet edebilirliği, çevrenin
korunması, enerjinin etkin kullanımı gibi ölçütleri ele
almaktadır.
Enerji Kaynaklarının Güvenliği
Enerji ihtiyacını yerli ve/veya yabancı kaynaklardan
sağlamak mümkündür. Yerli kaynakların geliştirilmesi
ülkeler için bir derecede olsa kaynak güvenliği
sağlamaktadır. Dolayısıyla birçok hükümet yerli
kaynakların geliştirilmesine öncelik vermektedir. Bununla
birlikte, yerli kaynakların maliyeti dış kaynaklı enerjiye
oranla çok daha yüksek ise, böyle bir yaklaşım ülke
genelinde enerji sektöründe fiyat artışlarına sebep
olabilmektedir.
Ulusal enerji politikasını geliştirmek için öncelikle bir
“mevcut durum analizi” çalışmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu analiz yardımıyla ülkenin mevcut ve potansiyel enerji
kaynakları hakkında makul seviyede bilginin toplanması
gerekmektedir. İncelenen en önemli kaynaklar arasında
uranyum, su-enerjisi, kömür, petrol ve doğal gaz
bulunmaktadır. Jeotermal, rüzgar, biyo-kütle, dalga, güneş
gibi diğer enerji kaynaklarının genel bir değerlendirmesi
de gerçekleştirilmelidir. Enerji kaynaklarının
incelenmesinde ele alınacak önemli hususlar aşağıda
listelenmiştir:
Kaynakların miktarları hakkında bilgiler,
Enerji içerikleri, kompozisyonları ve çevreyi etkileyebilecek özellikleri,
Çevre koruma için alınacak önlemlerde dahil etkin kullanımına kadar olacak geliştirme maliyetleri,
Geliştirme ve kullanımlarının teknik olarak yapılabilir olması.
Enerji kaynakları, sanayileşme ve ulusal kalkınma
birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bulunmaktadır. Dolayısıyla
ülkenin kalkınabilmesi için kaynak güvenliği hayati önem
taşımaktadır. Kalkınmakta olan bir ülkede büyük enerji
talep artışlarına karşın, elektrik arzının makul
fiyatlarda tutulabilmesi gerekmektedir.
Nükleer enerjinin bir ülkeye girebilmesi için, ulusal
elektrik şebekesinin kararlılığı da önemli bir ön-şart
olarak karşımıza çıkmaktadır. Normal işletme sırasında
frekans ve voltaj dalgalanmalarının olabildiğince aza
çekilmesi için gerekli tedbirlerin belirlenmesi ve
alınması gerekmektedir. Dolayısıyla nükleer enerji,
ülkedeki elektrik arzı kalitesinin artmasına dolaylı bir
katkı sağlayabilmektedir.
Ekonomik Rekabet Edebilirlik
Enerji ve elektrik arz sistemleri bilgisayar modelleri
yardımıyla ekonomik açıdan en uygun şekle
sokulabilmektedir. Bu amaçla, Uluslararası Atom Enerjisi
Ajansı (UAEA) MAED, WASP ve ENPEP gibi farklı bilgisayar
modelleri geliştirmiştir ve üye ülkelerde belirli
aralıklara eğitim kursları düzenlemektedir. Elektrik
sistemi genişlemesinin en uygun şekle sokulmasındaki
(optimizasyonundaki) amaç, belirli bir zaman aralığı
içerisinde elektrik talebinin karşılanabilmesi için sistem
genişlemesinde en az maliyetli şekli belirlemektir.
Optimizasyonu anlamlı kılabilmek için, planlama için
kullanılacak zaman aralığının en azından 10 yıl veya daha
uzun süreyi kapsaması gerekmektedir.
Ülkeler kaynak güvenliği ve çeşitliliği açısından
amaçlarını gelecekteki yakıt fiyatlarına ilişkin yapacağı
uygun varsayımlar yardımıyla belirleyebilmektedir.
Maliyetler elektrik üreticilerine olacak maliyet yerine
ulusal ekonomiye olacak maliyet şeklinde tanımlanmalıdır.
Dolayısıyla modelleme çalışmalarında, yakıt türleri ve
ilgili ekipmanlarının maliyet girdilerini etkileyen
doğrudan vergilerin, gümrük harçlarının ve teşviklerin
kaldırılması gerekmektedir. Bu yaklaşım ulusal enerji
politikasının bir parçası olarak bazı yakıt türlerine ağır
mali yükler yükleyen ülkeler için kritik önem
taşımaktadır.
Politika kararları; çevre, sağlık ve altyapı gibi diğer
maliyetleri de dikkate alacak şekilde belirlenmelidir.
Sanayileşmiş ülkeler tarafından getirilen sıkı çevresel
kontroller fosil yakıtlı santraller için daha yüksek
yatırım ve yakıt maliyetlerine sebep olmaktadır.
Dolayısıyla, yapılan modelleme çalışmaları sırasında,
“dış” maliyetlerin kolaylıkla “iç” maliyetler haline
gelebileceğini dikkate alınmalıdır.
Tablo 1. ENPEP Modelinin Ana Özellikleri
Amaçlar |
Karar mercilerine yardımcı ve faydalı bilgiler sağlamak
|
Kullanım Alanları |
Elektrik Sistem Analizleri
Toplam Enerji Sistemi
Çevresel Analizler
|
Bazı ülkelerde, enerjiyi ucuz fiyatlarla bulunabilir hale
getirme yönünde bir politika benimsenmiştir. Böyle bir
yaklaşım ülkenin kalkınması için faydalı olabilmektedir.
Fakat fiyatların üretim maliyetlerinin altında bulunduğu
durumlarda, yeni yapılacak santraller elde edilen gelirler
yardımıyla gerçekleştirilememekte ve ayrıca borç para
bulmakta oldukça zor olabilmektedir. Örneğin, Dünya
Bankası, yeni inşa edilecek santrallere kredi verme şartı
olarak gerçekçi tarifelerin kullanılmasını istemektedir.
Tablo 2. MAED Modelinin Ana Özellikleri
Amaçlar |
|
Yaklaşımlar |
|
Tablo 3. WASP Modelinin Ana Özellikleri
Amaçlar |
Belirlenen zaman aralığı içinde bütün işletme ve yatırım maliyetleri arasında en düşük bugünkü değere sahip olan üretim sistemi genişleme planının belirlenmesi. |
Yaklaşımlar |
WASP modeli hesaplamalar sırasında aşağıdaki birbirlerine bağlı parametrelerle ilgilenebilen esnek, modüler bir yapıya sahiptir:
|
Çevrenin Korunması ve Sürdürülebilir Kalkınma
Fosil-yakıtlı santraller kirlilik kaynaklarıdır ve sadece
yöresel anlamda değil, bölgesel ve uluslararası alanlarda
da çevrenin korunması çalışmalarında ele alınacak önemli
bir faktör haline gelmiştir. Herhangi bir ülkenin ulusal
enerji politikasını belirlerken bu hususu dikkate almaması
her geçen gün daha da imkansız hale gelmektedir.
Kükürtten arındırma üniteleri, azotlu oksit azaltıcıları,
çökelticiler gibi kirlilik azaltma teknolojileri
yardımıyla çevresel kirleticilerin azaltılması
kabiliyetinde önemli gelişmeler gerçekleştirilmiş de olsa,
fosil-yakıtlı santraller sürekli ve yoğun emisyonlarından
dolayı halen ciddi çevresel ve sağlık etkilerine sahip
bulunmaktadırlar. Atmosferin ısınması ve yerel ve bölgesel
iklim değişiklikleri ile sonuçlanacağı tahmin edilen
fosil-yakıtlardan salınan sera- gazlarının azaltılmasında
çok az ilerleme kaydedilmiştir.
Karbon dioksit (CO2), metan (CH4) ve azotlu oksitler (NOx)
çoğunlukla fosil yakıtların yakılması şeklinde gerçekleşen
insan faaliyetlerinden kaynaklanan ana sera gazlarını
oluşturmaktadır. Çevresel kirlenmeyi sınırlandırmak ve
sera gazları yoğunluğundaki artışı yavaşlatmak için biran
önce bu sera gazlarının salınmasına neden olmayan enerji
kaynaklardan faydalanılmasına yönelik uzun vadeli enerji
stratejilerini geliştirmeye ve uygulamaya ihtiyaç
bulunmaktadır.
Tablo 4. Farklı Enerji Kaynaklarının Potansiyel Çevre
Etkileri
Kaynak |
Etkiler
|
Fosil |
|
Hidro |
|
Yenilenebilir |
|
Nükleer |
|
1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi (UNFCCC) Rio de Janerio’da 154 ülke tarafından
Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı sırasında
imzalanmıştır. Sözleşmeye taraf ülkeler, iklim değişikliği
ile mücadele ve mevcut ve gelecek nesiler için iklim ve
ekolojik sistemlerin korunması yönünde güç birliği
yapacakları konusunda anlaşmaya varmıştır. Konvansiyonun
nihai amacı, atmosferdeki sera gazı yoğunluklarının iklim
sistemi ile insan hayatını tehlikeye atacak etkileşimlere
girmesini önleyecek şekilde dengede tutulması şeklinde
belirlenmiştir. Enerji ile alakalı sera gazı emisyonlarını
dikkate almak amacıyla temel politikalara yönelik
belirlenen genel eğilimler aşağıda listelenmiştir:
Kojenerasyon da dahil olmak üzere enerji üretimi ve dönüştürülmesinde verimi arttırmak,
Kömür ve petrolden, doğal gaza dönüşüm gerçekleştirmek,
Enerji piyasasını yeniden yapılandırmak ve liberalleştirmek,
Nükleer ve yenilenebilir enerji paylarını arttırmak,
Son-kullanıcılarda enerji verimini arttırmak (inşaat sektöründe verimin geliştirilmesi, bina kodlarının güçlendirilmesi, aydınlatma, araç, gereç ve ekipmanlarda teknolojik ilerleme),
Taşıtların verimini arttırmak.
Konvansiyonun üst makamı olarak belirlenen COP (Konferansa
Katılan Taraflar) alınan kararların uygulanmasından ve
konu ile alakalı yasal araçlardan sorumlu tutulmuş, yılda
bir defa toplanmasına karar verilmiştir.
1997 yılında Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesinin (UNFCCC) Kyoto Protokolü COP3 tarafından oy
birliği ile benimsenmiştir. Bu protokolde sanayileşmiş
ülkeler 2008’den 2012’ye kadar olan dönemde emisyonlarını
en azından %5 olmak üzere 1990 seviyelerinin altına
düşürmeyi içeren bağlayıcı (ve ölçülebilir) taahhütlerin
altına girmiştir. Bu protokolün küresel ölçekte yüksek
enerji ve malzeme tüketen dünyayı, düşük emisyon
seviyeleri sahip bir dünyaya dönüştürmesi ve böylece
sürdürülebilir gelişmeyi teşvik etmesi beklenmektedir.
Enerjinin Etkin ve Verimli Kullanımı
Enerjinin etkin kullanılmasının sağlanmasına politikalar
seviyesinde dikkat gösterilmesi arzu edilmektedir. Verimli
enerji kullanımı üretim kapasitesini yeni kullanıcılara
sunmak veya yeni kapasiteye yönelik ihtiyaçları en aza
indirmek için öngörülebilecek beklide en ucuz yöntem
konumundadır. Elektrik sektörü söz konusu olduğunda,
son-kullanıcıların verimlerini belirleyen etmenler hükümet
politikaları ile değiştirilebilmektedir. Yüksek
son-kullanıcı verimini teşvik etmek amacıyla politikaların
tasarımı sırasında öngörülebilecek stratejilerden birisi,
müşterilerin yeterli düzeyde bilgi ve tavsiyeye kolayca
ulaşabilmelerinin sağlanmasıdır. Enerji-verimli
teknolojilere yapılacak yatırım kararları, enerji
fiyatları, yatırım gereksinimleri, ürün performansı ve
enerji tasarrufu bilgilerini içeren doğru, açık,
anlaşılabilir bilgi kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Bu
bilgiler için bir ön şart, anket ve analizler tarafından
sık sık toplanması gereken güvenilir verilerden
geçmektedir. Ekipman, alet, araç ve gereçlerin bağımsız ve
güvenilir bir şekilde teste tabii tutulması da ayrıca
gerekmektedir.
Mali engelleri dengelemek için öngörülebilecek bir başka
strateji de önceden belirlenmiş mali teşvikler yoluyla
enerji-etkin yatırımların yapılmasıdır. Vergi ve toplanan
diğer paralar ülkeden ülkede değişmekte ve değişik
şekiller alabilmektedir (örneğin bir ülkede üretilen ve
kullanılan mallardan alınan vergiler, satış vergileri,
CO2, SO2 ve diğer enerji ve çevre-alakalı vergiler, vs).
Mali teşvikler yatırım kredileri ve kredi ertelemeleri
şeklinde olabilmektedir.
Bir başka tür mali enstrüman da enerji satışlarından para
toplama ve toplanan paraların verimli enerji veya
yenilenebilir enerji programlarına aktarılmasıdır. Mali
politikaların yanı sıra, bazı kamu otoriteleri enerji
etkin faaliyetleri desteklemek amacıyla bağış,
düşük-faizli krediler, sübvansiyonlar ve kredi havuzlarını
kullanmaktadır.
Geleneksel olarak, elektrik üretim şirketleri tahmin
edilen en yüksek talebi karşılayacak şekilde üretim,
iletim ve dağıtım tesislerini kurmaktadır. Son yıllarda
bazı ülkelerde “Talep Tarafı Yönetimi (DSM)” kavramı
gündeme gelmiştir. DSM müşterilerin enerjiyi kullanma ve
talep şekillerini ve elektrik talebindeki yük profilini
değiştirmeye teşvik amacıyla elektrik şirketleri
tarafından planlanan, uygulanan ve izlenen programlardan
oluşmaktadır. DSM aslında, müşterilerin enerji hizmetleri
ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hem talep hem
de arz-tarafı seçeneklerini içeren daha geniş bir kavram
olan kaynak planlamasının bir alt parçasıdır. DSM
yardımıyla elektrik enerjisinin kullanımında
iyileştirilmiş verim içerecek yatırımların yapılması ve
yeni santrallerin inşası yönündeki ihtiyaçların
azaltılması mümkün olabilmektedir. Ayrıca talebin en
yüksek olduğu zamanlarda DSM yardımıyla talep
azaltılabilmekte ve talep profili değiştirilebilmektedir.
1970’li yılların ortalarında, Kanada, ABD gibi bazı
ülkeler, talep artışını azaltmak ve yük profilini
değiştirmek amacıyla DSM stratejilerini kullanmaya ve
enerji tüketimini etkilemek amacıyla tasarruflu ve verimli
enerji programlarını planlama, uygulama ve kontrolü
çalışmalarına başlamıştır. Bu ülkeler yüksek talep
bölgesini talebin az olduğunu zaman aralıklarına kaydırmak
veya daha esnek yük şeklileri oluşmak amacıyla DSM’ın
araçlarından biri olan “Yük Yönetimi” yöntemlerini
kullanmaktadır.
Hem çevresel hem de sürdürülebilir enerji, daha yüksek
enerji verimliliği ve enerji sisteminde para için daha iyi
değer elde etmeyi gerektirmektedir. Toplumsal bir araç
olarak öngörülen DSM, bu gerekleri karşılamak amacıyla
kapsamlı ve uzun-vadeli faaliyetlerin ortaya çıkması ile
sonuçlanmaktadır.
Enerji Piyasasının Kuralsızlaştırması da Dahil Diğer
Tedbirler
Yıllardan beri, enerji sektörü hükümet-güdümlü tekel
mekanizmalar tarafından kontrol edilmiştir. Otoriteler
çoğu zaman elektriğim fiyatını kontrol etmiş ve karmaşık
yönetmelikler yardımıyla halka makul fiyatlarla güvenli ve
güvenilir elektrik kaynağı sağlanması amacını güden
korumalı piyasaları garanti altına almıştır. Bu durum
günümüzde değişmektedir ve elektrik sektörü hali hazırda
kuralsızlaştırılmakta ve rekabete açılmaktadır. Batı
Avrupa ve Kuzey Amerikada elektrik piyasasında,
müşterilerin elektriği kendilerinin seçecekleri bir üretim
şirketinden satın alabilmelerine müsaade edecek şekilde
rekabeti destekleme yönünde bir politik eğilim
bulunmaktadır. İletim sistemleri bütün elektrik
üreticilerine “ortak taşıyıcı” rolünü üstelenecektir. Bu
yaklaşım, üretim şirketlerinin elektrik sektöründe
ayrıcalıklarının olduğu ve gelecekte ihtiyaç duyulacak
elektriği sağlamak amacıyla planlama yapmalarının
gerektiği geleneksel yaklaşımdan bir sapma anlamına
gelmektedir.
Elektrik sektörünün kuralsızlaştırılması, büyük oranda
daha yüksek ekonomik verim elde etme arayışı dürtüsü ile
beslenmektedir. Elektrik piyasasındaki rekabetin,
maliyetleri azaltma ve üretkenliği arttırma yönünde güçlü
dürtüler oluşmasını sağlaması beklenmektedir. Rekabetçi
bir piyasada, düşük-maliyetli tesisler başarılı olurken,
yüksek-maliyetli tesislerde ya maliyeti azaltmaya ya da
işletmeyi durdurmaya zorlanmaktadır. Kuralsızlaştırma,
üretim şirketlerinin yüksek yatırım maliyetine sahip
tesislerden uzak durmaya ve doğal-gaz yakıtlı santraller
gibi kısa zamanda inşa edilebilen tesislere yönelmesine
sebep olmaktadır.
Elektrik piyasasında tam rekabeti sağlayabilmek için iki
anahtar nokta bulunmaktadır:
Elektrik üreticileri arasında tam rekabete müsaade edecek şekilde elektrik iletim şartlarını düzenlemek ve müşterilere istedikleri üreticilerden satın alma seçeneği sunmak,
Rekabetçi piyasaları coğrafi ayrıcalık alanlarının ötesine genişletmek.
Bu iki noktanın, enerji ağında açık, şeffaf, adil erişimi
ve şebekeler arasında ayrım-gözetilmeyen geçiş haklarını
sağlayabileceği düşünülmektedir.
Kuralsızlaştırmanın elektrik sektöründe elektrik
fiyatlarının piyasa şartlarını yansıtacak şekilde çok daha
şeffaf ve esnek hale gelmesini sağlaması beklenmektedir.
Buna ek olarak, birçok ülkede özellikle fazla kapasitenin
mevcut olduğu saatlerde olmak üzere elektrik fiyatlarını
düşürmesi de beklenmektedir. Diğer yandan, elektrik
fiyatları pazar-tarafından yönlendirildiği ve teşvikler
kalktığı için bazı ülkelerde geçici fiyat arışlarına da
sebep olabilmektedir.
Kuralsılaştırmada ana kaygı kaynağı, elektrik arzında
kararlılığın sağlanamamasıdır. Eğer elektrik ve şebeke
şirketlerinde yedek kapasite konusunda yeterli ekonomik
dürtü oluşmazsa, rekabetçi piyasalarda maliyeti azaltma
ihtiyacı, baz-yük dengesinin bozulması ve yedek
kapasitenin azalması ile sonuçlanabilmektedir. Bu da
yüksek talebin mevcut bulunduğu saatlerde ve sistem
kararsızlıkları sırasında elektrik arzında problemler
doğurabilmektedir. Elektrik fiyat sinyalleri etkin bir
şekilde müşterilere iletilebilirse ve böylece yüksek
maliyetin söz konusu bulunduğu zamanlardaki taleplerin
başka zamanlara kayması sağlanabilirse, yedek kapasite
azalması probleminin az da olsa rahatlatılmasının mümkün
olabileceği düşünülmektedir.
Rekabet ile paralel olacak şekilde, birçok ülkede tamamı
ve belirli bir kısmı kamuya ait olan elektrik sektörünü
özelleştirilmesine dönük güçlü bir hareket de söz konusu
bulunmaktadır. Kamu elektrik şirketleri çoğu zaman işletme
ile ilgili hedefleri karşılamaya çalışmanın yanı sıra
hükümet/kamu politikalarıyla ilgili hedefleri de
karşılamaya çalışmaktadır. Buna ek olarak, bu şirketler
bazen sosyal içerikli sübvansiyon gibi zorluklarla
karşılaşmaktadırlar. Rekabetçi piyasalarda sürücü-güç
verim olacağından, özel mülkiyet sayesinde verimi arttırma
konusunda büyük bir güdü oluşabileceği beklenmektedir.
Özelleştirmede bir başka temel de hükümetin mali yüklerden
kurtulmasının sağlanmasıdır. Bazı hükümetler, her geçen
sene daha sıkı bir bütçe ve kamu parasının kullanımına
yönelik birbirleri ile çelişen taleplerle karşı karşıya
kalmaktadır. Bu ülkeler ya elektrik sektörüne para yatırma
kabiliyetlerini kaybetmişler veya bu konuda isteksiz hale
gelmişlerdir. Eğer bu durum elektrik şirketlerinin ticari
para piyasasında kaynak bulmasına sınır getiriyorsa, bu
şirketler doğal olarak sadece kısa-vadede geri
kazanacakları yatırımlara eğileceklerdir. Dolayısıyla
elektrik şirketleri hükümet–desteğinin olmadığı durumlarda
yüksek yatırım maliyeti gerektiren santralleri
onaylamayacaktır.
Elektrik piyasalarının kuralsızlaştırılması ve elektrik
sektörünün özelleştirilmesi aynı anlamlara gelmemektedir,
fakat bunların ikisi de karşılıklı olarak birbirlerinden
ayrı düşünmek mümkün bulunmamaktadır. Her ikisi birlikte
uygulandıklarında yüksek derecede etkiyi beraberinden
getirecekleri bilindiği halde her biri diğeri olmadan
uygulamaya konabilmektedir. Örneğin, kamu kuruluşu olan
bir şirketi rekabetçi olmayan bir pazarda tekel olarak
özelleştirmek mümkündür ve bu daha büyük bir rekabetçi
ortamın oluşması için teşviki beraberine
getirmeyebilecektir.
Kuralsızlaştırmaya ve özelleştirmeye doğru adım atmanın
farklı yolları bulunmaktadır ve hükümetlerin seçimi
çoğunlukla ulaşılmak istenen amaca ve ülkenin
sosyo-politik ve ekonomik yapısına bağlı olarak
belirlenmektedir. Kuralsızlaştırma kapsamında kısa-vadede
müşterilere serbest piyasada tercih ortamı sunarak müşteri
memnuniyetini arttırmaya odaklanılırken, bu uygulamaların
uzun-vadede baz-yük yetersizliği ve ani fiyat değişimleri
gibi müşterilere olumsuz etkileri olabilecektir.
Kuralsızlaştırma ile ilgili son yıllardaki tecrübeler,
yatırımların uzun-vadeli bir bakış açısıyla ve dikkatli
bir şekilde planlanmasının önem taşıdığını ortaya
çıkartmıştır. Dolayısıyla, kuralsızlaştırma düzenlemeleri
planlanırken, sadece spot piyasa konularıyla ilgili
şartların oluşturulmaması, fakat aynı zamanda uzun-vadeli
baz-yük planlaması ile ilgili şartların da belirlenmesi
tavsiye edilmektedir.
Ulusal Kalkınma Politikası
Bir ülkeye nükleer enerjinin girmesi, sadece enerji ile
alakalı sektörleri etkilememekte, nükleer teknolojinin
doğasında bulunan diğer güncel teknolojilerin de ulusal
ölçekte geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bir
ülkeye nükleer enerjinin girmesinin, genelde ülkedeki
ulusal teknoloji ve ilgili sanayileşme seviyesini
arttırdığı belirlenmiştir. Dolayısıyla, sanayinin
kalkınması ve insan kaynaklarının geliştirilmesini de
içeren ulusal kalkınma planları, ülkenin nükleer enerji
programı oluşturmasına önemli bir temel sağlamaktadır.
Ulusal Katılım Seviyesi
Nükleer santrallerin ülkeye girmesi sırasında verilecek
hayati bir karar, ülkenin arzu ettiği bağımsızlık
seviyesi, bir başka deyişle, ülkenin bir veya birden fazla
ülkeye bağımlı hale gelmeye ne derece hazır olduğudur.
Nükleer santral kurulmasında yerli katkı demek, yerli
malzeme ve insan kaynaklarının kullanılacağı anlamı
taşımaktadır. Ulusal katılım söz konusu olduğunda, bu
santralin kalite ve güvenlik özelliklerini aşağıya
çekmemeli ve ayrıca projelerin zaman planlarını tehlikeye
sokmamalıdır. Anlamlı bir yerel katkı için çimento, çelik
veya kimyasal imalat alanlarında orta ve ağır sanayi
tecrübesi gerekmekte, ayrıca iyi gelişmiş bir inşaat
endüstrisine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu açıdan en alt
seviyede katılımı sağlayacak faaliyetleri yerine
getirebilmesi için, ülkenin aşağıdaki alanlarda belirli
yeteneklere sahip olması önem taşımaktadır:
Saha seçimi,
İnşaat tasarımı ve inşaat işleri,
Tasarımların gözden geçirilmesi (mühendislik işlerini gözlem altında tutabilecek seviyede),
Kalite Temini ve Kalite Kontrol,
Konvansiyonel adada bazı ekipmanların imalatı,
Bazı değişiklikler ve bakım çalışmalarıyla baş edebilecek seviyede kurma ve montaj yeteneği,
Ekipmanların ve sistemlerin test edilmesi ve santral kabulü,
Uzman insan kaynakları eğitimi,
Çeşitli yönetim faaliyetleri (özellikle proje yönetimi, santralin işletilmesi ve teknoloji transferi).
Diğer yandan yerel katılım tarafından yerine getirilmesi
gereken çekirdek nitelikte alanların bulunduğunu özellikle
belirtmek gerekmektedir. Kavramsal olarak en düşük
seviyeli ulusal katılım yabancı bir konsorsiyumun
santralın tasarımı, inşası ve işletmesi için gerekli bütün
faaliyetleri üzerine aldığı BOO (Yap-Sahip Ol-İşlet) türü
sözleşme şeklinde bulunmaktadır. BOO şeklinde bir nükleer
santral projesinin uygulamaya konması, geçmiş tecrübeler
ışığında farklı sebeplerden ötürü pek olası olmasa da, bu
tür bir yaklaşım bile radyasyondan korunma ve nükleer
güvenlik konularında yetkin ulusal lisanslama
otoritelerinin bulunmasına ihtiyaç göstermektedir. Ayrıca
santral sahasının seçimi, atık yönetimi ve atıkların nihai
depolanması konularının ulusal düzeyde yapılması
gerekmektedir. Lisanslama otoritesi için teknik uzmanlığın
büyük bölümünün yabancı danışmanlar tarafından sağlanması
olası olmakta beraber en azından hangi güvenlik
standartlarının ve yönetmeliklerinin kullanılacağı,
lisansların nasıl verileceği, denetimlerin nasıl
yapılacağı konularına ulusal düzeyde karar verilmesi
gerekmektedir. Burada anahtar nitelikteki konulardan
biriside yabacı işletmecinin sorumlulukları konusunda her
taraf tarafından kabul edilebilecek bir anlaşmaya
varılmasıdır.
Ulusal katılım hedefleri belirlenirken, planlayıcıların
yerel katılımın evrimsel yönlerini dikkate almaları
gerekmektedir. Aşağıdaki liste bir ülkenin tecrübe
kazanabilmesi ve yerli katkı seviyesini arttırabilmesi
için aşama aşama ilerleyen genel evreleri vermektedir:
Seviye 1: En alt seviye olarak, yerel işçilik ve özellikle inşaat işlerinde olmak üzere santralin özellikli-olmayan bazı bölümlerinde yerel inşaat malzemelerinin kullanılması,
Seviye 2: Yerel firmaların inşaat işlerinin tamamının veya bir kısmının sorumluluğunu bazı tasarım çalışmaları da dahil olacak şekilde üstlenmesi,
Seviye 3: Mevcut fabrikaları kullanarak santralin bazı kritik olmayan parçalarının yerel seviyede imal edilmesi,
Seviye 4: Yerel imalatçıların normal ürün yelpazelerini nükleer tasarım ve standartları da kullanacak şekilde genişletmeleri,
Seviye 5: Ağır ve özel nükleer parçaları imal etmek için muhtemelen yabancı tedarikçilerle yapılacak lisans anlaşmaları altında yerel fabrikaların kurulması.
En düşük katılım ve en yüksek hedef arasında katılım için
arzu edilen ve projenin yürütülmesini riske sokmadan
sanayide artı bir gelişme sağlayacak optimum bir seviye
bulunmaktadır. Bu optimum seviyeye teknik ve yatırım
yetenekleri, ulusal sanayilerin rekabet edebilirlik
düzeyleri ve pazar büyüklükleri, mevcut vasıflı personel
miktarı, ilgili teknoloji düzeyi ve bilgi seviyesi
konularında bilgili ve yetkin karar-vericiler ve politika
planlayıcıları tarafından belirlenmelidir.
Yerli katılım için optimum seviye zamanla ve tecrübe
kazandıkça kurulacak altyapı ile orantılı olacak şekilde
gelişecek ve değişecektir. Fakat planlayıcıların, örneğin
yerli ürünlerin kalite seviyesini karşılayabilmeleri için
gerekecek zaman ve çabayı yeterince iyi tahmin edememeleri
ve bunlar için yeterli zamanı planlara yansıtamamalı
oldukça olası bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Sık
sık, en yüksek katılım üzerinde durulmakta olsa da, gerçek
amacın optimum katılım olması gerektiği unutulmamalıdır.
Ulusal katılım için hedefler belirlenirken, ulusal
katılımın gelişimini nükleer enerji programın gelişimi ile
beraber öngörmek gerekmektedir. Ulusal katılım boyutunu
belirleyen önemli bir husus, nükleer enerji programının
büyüklüdür. Eğer yeterince büyükse, ulusal katılım özel
ekipmanların imalatını yerlileştirmeyi ve vasıflı insan
kaynağı havuzunu yetiştirmeyi gerekli hale getirecektir.
Bu bağlamda birkaç nükleer santralden oluşan uzun vadeli
bir nükleer enerji programını içeren bir politika, açıkça
yerel tedarikçilere yapacakları yatırımlarında geri dönüşü
sağlamaya yönelik güveni verecek en önemli husustur.
Ulusal Altyapının Geliştirilmesi
Nükleer faaliyetler için altyapıyı, çekirdek nükleer
faaliyet ve bu çekirdek faaliyetlerin çevresindeki
alanlarda bulunanlar olarak iki sınıfa ayırmak mümkündür.
Çekirdek nükleer faaliyetler kendi başlarına merkezi öneme
sahip olanlardır ve bunlar olmadan nükleer faaliyetlerin
ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Bu faaliyetler
madencilik, zenginleştirme ve yakıt demeti imalatı gibi
doğrudan nükleer yakıt çevrimi ile ilgili olanların yanı
sıra santral işletmesi, kullanılmış yakıtın yeniden
işlenmesi, kapatılan santralın sökülmesi ve atık yönetimi
konularını kapsamaktadır. Buna karşılık, çevre alanları
denince de genel sanayi altyapısı içindeki başka alanlar
veya finans, genel idari yönetim gibi kamu
faaliyetlerinden elde edilebilecek ve nükleer faaliyetleri
destekleyen alanlar anlaşılmalıdır.
Nükleer faaliyetler için altyapı dendiğinde, çekirdek
nükleer faaliyetleri desteklemek ve sürdürmek için gerekli
olan ve ayrıca genel sanayi, eğitim ve kamu faaliyetleri
tarafından sağlanması beklenmeyen faaliyetler
anlaşılmalıdır. Nükleer enerji için araştırma-geliştirmeyi
ve nükleer fizik için eğitim programlarını altyapı için
örnek olarak göstermek mümkündür. Devletin lisanslama
faaliyetleri (nükleer güvenlik konusunda deneyim ve
uzmanlık içermesinin yanı sıra yönetmeliklerin özel doğası
nedenleriyle) nükleer altyapıya bir başka örnek teşkil
etmektedir. Bunlara ek olarak altyapı; tasarım, imalat,
inşaat ve mühendislik gibi endüstriyel faaliyetleri de
içermektedir.
Sanayinin gelişmesi için hükümetin teşviki ve desteği önem
taşımaktadır. Nükleer enerjiyi bir ülkeye sokabilmek için,
ulaşım sektörünün geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Taşıma yöntemlerinin uygunluğu, türbin jeneratör, reaktör
kabı ve buhar üreteçleri gibi büyük ekipmanların ağırlığı
ve büyüklü dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Nükleer
enerji programı ülkeye birçok alanda önemli etkilerde
bulunacaktır. Eğitim sisteminin insanları bu hususları
değerlendirebilecek şekilde yeterince geniş bir
perspektifte eğitmesi gerekmektedir. Ayrıca çok sayıda
teknisyenin ve zanaatkarın nükleer santral projelerine
yönelik ilk iş-başı tecrübesini kazanabilmesi için
eğitilmeleri gerekmektedir. Açıkçası, sanayinin ihtiyacı
ve teknik eğitim sisteminin çıktıları arasında bir
etkileşim söz konusu bulunmaktadır. Etkileşmenin zayıf
olması durumunda, gereklerin yerine getirilmesinde
gecikmeler oluşacaktır. Teknolojiyi kolay alan ve kolay
uygulayabilecek düzeyde personelin mevcut bulunması
başarılı teknoloji transferi için büyük önem taşımaktadır.
Bu da eğitim sisteminin yeterli olması ile alakalı
bulunmaktadır.
Nükleer enerji santralleri ülkeye sokulurken,
araştırma-geliştirme çalışanlarının mevcut durumu, nükleer
programı nasıl destekleyeceği bakış açısıyla
değerlendirilmelidir. Birkaç alanda da olsa araştırma
becerisi geliştiren ülkeler, ekonominin birçok alanı
tarafından kullanılabilecek bilgi veri tabanını genişletme
fırsatı ile beraber birçok sektöre giriş yapabilmektedir.
Ulusal araştırma-geliştirme programları mühendislik,
inşaat, imalat ve santral işletme grupları, kalite temini
ajansları ve lisanslama/denetleme otoritesi gibi birçok
sektör için faydalı bulunmaktadır. Araştırma-geliştirme
faaliyetleri temel bilimler ve uygulamalı teknoloji
araştırmaları hususlarını kapsayan hayati bazı konulara
ilgi göstermelidir.
Tasarım kılavuzlarını, radyasyondan korunma konularını,
vs. incelemek ve doğrulamak gibi denetleme/lisanslama
faaliyetlerini gerine getirebilmek amacıyla bazı
birimlerin bulunması gerekmektedir. Denetleme kurumu
nükleer santrallerin tasarımları, imalatları, inşaatı ve
işletme sırasında uygulanan faaliyetlerin geçerliliğine
dair hüküm ve karar verebilecek şekilde uygun bilgi
seviyesinde personele ihtiyaç duymaktadır. Aynı alanda
farklı standart kümelerinin kullanılması karışıklıkların
potansiyel kaynağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla aynı
amaca hizmet eden çifte standartların sayısının
azaltılması arzu edilmektedir. Böyle bir azaltım,
tedarikçi ile aynı standartların benimsenmesi veya mevcut
ulusal standartların kullanılması yoluyla
sağlanabilmektedir. Bu açıdan, ulusal standartlar
biriminin oluşturulmasına yüksek öncelik verilmesi
gerekmektedir.
Tablo 5. Hükümetin Fonksiyonları Altındaki Altyapının
Özellikleri
Alan
|
Özellikler
|
Ulaşım |
|
Eğitim ve Öğretim |
|
Araştırma ve Geliştirme |
|
Yönetmelikler ve Standartlar |
|
Ulusal Sanayinin Katılımı
Ulusal sanayinin nükleer enerji programına başarılı bir
şekilde katılabilmesi için aşağıdaki hususların dikkate
alınması gerekmektedir:
Santralın inşası, işletmesi ve bakımı konularında arzu-edilen bağımsızlık derecesi,
Sanayiyi bu amaçları sağlamak amacıyla kullanabilme yeteneği,
Herhangi bir yetersizliği, eksikliği telafi edebilmek amacıyla teknoloji transferi,
Gerekli sanayi altyapısını kurmak amacıyla ilave yatırımlar,
Nükleer projeye katılabilecek insan kaynaklarının mevcudiyeti.
Bir bütün olarak, sanayi altyapısının başarılı olabilmesi
için, katılan sanayilere motivasyon sağlamanın ekonomik
olarak uygulanabilir ve varlığını sürdürebilir olması
gerekmektedir. Tedariki projede optimum seviyede yerli
katılımın bir parçası olarak öngörülen ekipman ve
hizmetleri belirlerken, işin başında sadece orta seviyede
teknolojik zorluk gerektiren ve nükleer teknoloji dışında
başka alanlarda da kullanılabilir olanlar üzerinde
dikkatlerin odaklanması gerekmektedir. Bu ekipmanlar
aşağıdaki türde olanları içermektedir:
Nükleer teknolojinin ihtiyaç duyduğundan daha düşük kalite seviyesinde de olsa, hali hazırda ülkede imal edilmekte olan ekipmanlar (bu ekipmanlar için orta seviyeli bir çaba ile fabrika çalışma alanlarını ve organizasyon yapısını düzeltmek yeterli olabilecektir),
Hali hazırda iç pazara sahip ekipmanlar (böylece herhangi bir üretim tesisi genişletme planı artacak satışlar ışığında yapılacak yatırımları haklı çıkaracaktır),
Santral inşası açısından kritik önem taşımayan ekipmanlar.
Nükleer enerji programının hazırlık aşamalarında, yerel
sanayinin incelenmesi, programa katılabilme potansiyel
kapasitesine sahip şirketlerin belirlenmesi, bu
şirketlerin geliştirilmesi ve genişletilmesi için gerekli
ihtiyaç ve kaynakların belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu
bağlamda, yerel tedarikçilerin nasıl akredite olacaklarına
yani belirli bir ekipmanın üretimi için yeterli ve yetkin
olduklarının nasıl onaylanacağına dair bir politikanın
belirlenmesi gerekmektedir.
Tablo 6. Daha Önceki İlgili Tecrübe
Katılım Alan
|
Faydalı tecrübe
|
Mühendislik Şirketleri |
|
İmalat Sanayi |
|
İnşaat Sektörü |
|
Nükleer santral projeleri, teknolojik gelişme ve yüksek
kalite standartları gerektirdiğinden, termik santral
projeleri, düşük-basınç tankları gibi önceki tecrübeleri
ulusal katılımcı adaylarının yeterli olup olmadıklarının
belirlenmesi için bir kriter olarak değerlendirmek
mümkündür.
İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi
Vasıflı ve yetenekli personel nükleer santrallerin
güvenliği ve güvenilirliği için hayati önem taşımaktadır.
Proje öncesi ve ilk uygulama aşamalarında, nispeten az, 50
ila 100 arasında, fakat çok yüksek seviyede kaliteli
profesyonele ihtiyaç duyulmaktadır. İnsan kaynakları
ihtiyacı santrali kurmaya yönelik taahhütler yapıldıkça
güçlü bir şekilde yükselmeye başlayacaktır. İmalat ve
inşaat faaliyetleri, diğer aşamalara göre en yüksek insan
kaynağı ihtiyacı gösteren aşamalardır ve 5000 civarında
çalışana ihtiyaç duymaktadır. Bunlardan %85’i teknisyen ve
zanaatkarlardan oluşacaktır. Tasarım ve inşaat
aşamalarında, özellikle proje yönetimi ve proje
mühendisliği konularında olmak üzere profesyonellere
ihtiyaç duyulacaktır. Son olarak, santralin işletmesi ve
bakımı için 200 ile 300 arası personel gerekmektedir.
Bütün bunlara ilave olarak, destek hizmetleri sunmak
amacıyla de personele ihtiyaç duyulacaktır. Bu destek
hizmetleri arasında nükleer enerji programının planlanması
ve koordinasyonu, lisanslama ve denetleme, yakıt çevrimi
faaliyetleri, araştırma ve geliştirme, eğitim ve öğretim
bulunmaktadır.
Yüksek düzeyde vasıflı ve tecrübeli insan kaynaklarının
doğru zamanlarda temin edilebilmesi için, sağlanması
gereken önemli şartlar aşağıda listelenmiştir:
İnsan kaynakları ihtiyacının erken aşamalarda ve tam anlamıyla iyi anlaşılması,
İnsan kaynakları geliştirme programının dikkatli ve detaylı bir şekilde planlanması,
Bu programın etkin bir şekilde uygulamaya konması,
Uygun bir personel yönetimi politikasının uygulanması.
Santral sahibi, lisanslama otoritesi gibi nükleer enerji
programına doğrudan dahil olmuş organizasyonlar vasıflı
mühendislere ve teknisyenlere ihtiyaç duyacaktır. Bu
kuruluşlar kendi personeline eğitim sağlama sorumluluğuna
sahiptir. Ulusal katılım hedeflerini tutturabilmek
amacıyla, yerel sanayi ve teknik destek organizasyonları
da mühendis, teknisyen ve diğer vasıflı işçilere
gereksinim duyacaktır. Bu amaçla, personele gerekli
iş-başı tecrübesi sağlayacak eğitim merkezlerine ihtiyaç
duyulmaktadır. Tedarikçi ülke ile UAEA’nın teknik
İşbirliği programları da dahil olmak üzere uluslararası
programlar yardımıyla ikili eğitim programlarının
oluşturulması da gerekmektedir.
Kapsamlı bir insan kaynakları geliştirme programının
nükleer enerji programının bütünleşik bir parçası olması
ve ulusal katılım politikaları ile tutarlı bulunması önem
taşımaktadır. Aşağıda belirtilenlerin öneminin yeterince
kavranmış olması gerekmektedir:
İnsan kaynakları geliştirme çalışmaları uzun vadeli faaliyetlerdir ve proje-bazlı olma yerine program-bazlı olmalıdır. Nükleer enerji programına yönelik yüksek düzeyde vasıflı insan kaynaklarını yetiştirebilecek bağımsız bir ulusal insan kaynakları geliştirme kapasitesine sahip olabilmek için 10 ile 15 yıl arası bir süreye ihtiyaç duyulmaktadır.
İnsan kaynakları geliştirme büyük bir yatırım
gerektiriyor gibi görünse de, bu alana yapılacak yatırımın
maliyeti aslında bütün nükleer programa yapılacak
yatırımın maliyeti yanında çok küçük kalmaktadır.
Hükümetin uzun vadeli stratejik rolü olarak,
üniversiteler, sanayi ve araştırma enstitüleri arasındaki
eğitim ağlarına ve köprülerine destek sağlaması tavsiye
edilmektedir. Üniversiteler, sanayi ve araştırma
enstitüleri arasında bileşik programlar içeren yerleşik
bir çatı üzerine çalışmalar yapmak bu amaca hizmet etmenin
bir yoludur. Aynı zamanda sanayi, üniversiteler ve
araştırma enstitüleri arasında aynı amaca hizmet eden
yatırımlar yapmak da bir başka yol olarak görülmektedir.
Uluslararası İlişkiler Politikası
Nükleer enerji programları çoğu zaman diğer ülkeler ve
uluslararası enstitülerle işbirliği halinde uygulamaya
konmaktadır. Program birçok donanım ve yazılıma ihtiyaç
duyacağından, ülke kendi imkanları ile uygulama ve
geliştirme seçeneğine başvursa bile diğer ülkelerle
işbirliğine gitmek büyük önem taşımaktadır.
Başkalarıyla işbirliğinin en kolay yolu programın ulusal
katılımcıları ve yabancı tedarikçiler arasında imzalanan
ticari sözleşmeler yoluyla olanıdır. Bu tür sözleşmeler
ticari ürünlerin doğrudan transferinin yanı sıra,
teknoloji transferi de içermektedir. Bu alıcı ülke ile
tedarikçi ülke arasında imzalanacak ikili işbirliği
anlaşmalarıyla daha da kolay hale gelebilmektedir. İkili
anlaşmalara, ekipmanların üçüncü ülkelere transferi ve
nükleer malzemelerin fiziksel korunması, sorumluluklar ve
sigorta gibi nükleer enerji programlarına has koşullar
gerektikçe eklenmektedir. Özellikle, nükleer silahsızlanma
anlaşmasına taraf olma gibi nükleer silahsızlanma rejimine
güçlü bağlılık uluslararası pazara serbest erişim için bir
şart olarak getirilmektedir. Bütün bunlar ayrıca UAEA ile
nükleer faaliyetlerin ve kurulacak tesislerin denetimine
yönelik bir anlaşmanın imzalanması sonucunu doğurmaktadır.
Dünyada lisanslama ve denetleme otoriteleri ve nükleer
santral işleten şirketler tarafından “nükleer güvenlik
kültürü” konusuna yoğun bir ilgi gösterilmektedir.
Dolayısıyla Dünya Nükleer Santral İşleten Kuruluşlar
(WANO) çatısı altında buluşan santral işletmecileri bu
konuda işbirliği çalışmaları gerçekleştirmektedir.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), düzenlediği
bağlayıcı toplantılar, yayınladığı standartlar,
danışmanlık ve uzmanlık hizmetleri, karşılıklı tecrübe ve
bilgi değiş tokuşu gibi araçlar vasıtasıyla küresel
nükleer güvenlik kültürüne katkıda bulunmaktadır. UAEA
aşağıda listelenen çeşitli yaklaşımları ve uygulamaları
desteklemek suretiyle nükleer güvenliğe yönelik sıkı
standartların bulunmasını garanti altına almaktadır.
Ulusal sınırları aşacak ve bir başka ülke için önemli radyolojik güvenlik tehlikesi oluşturabilecek salınım potansiyeline sahip nükleer kazaları bildirilme sisteminin kurulmasını sağlamak,
Nükleer kazalar ve radyolojik acil durumlar sırasında hızlı yardım ve desteği kolaylaştırmak amacıyla üye ülkeler ve UAEA arasında işbirliğine yönelik uluslararası çatıyı oluşturmak,
Ülkeleri kendi topraklarında; karayolları, demiryolları, denizyolları ve havayolları ile uluslararası nükleer madde taşınması sırasında nükleer maddelerin fiziksel korunmasını sağlamaya zorlamak,
Ülkeleri, nükleer santrallerinde temel güvenlik prensiplerini takip etmeye zorlamak.
UAEA’nın organize ettiği uluslararası uzmanlar tarafından
sunulan danışmanlık, tavsiye ve emsal değerlendirmesi gibi
hizmetler, nükleer santral işletmecilerine ve lisanslama
otoritelerine dünya çapında nükleer güvenlik deneyimlerini
kendi ülkelerine çekme olanağı sağlamaktadır. UAEA’nın
hizmetleri arasında aşağıdaki uzman grupları çalışmaları
bulunmaktadır:
İşletme Güvenlik Gözden Geçirme Takımları (OSART): Santral işleten firmalara güvenlik performansını güçlendirme yönünde tavsiyeler ve öneriler sağlamaktadır,
Güvenlik Açısından Önem Taşıyan Olayları Değerlendirme Takımı (ASSET): Nükleer santrallerin işletilmesi sırasında meydana gelen olayların kapsamlı değerlendirmesi konusunda çalışmalar gerçekleştirmektedir,
Organizasyondaki Güvenlik Kültürünü Değerlendirme Takımı (ASCOT): Doğrudan güvenlik kültürünü hedef alacak şekilde destek sunmakta, güvenlik kültürü kavramı, nasıl geliştirildiği, nasıl değerlendirildiği hususlarının daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla seminer hizmetleri vermekte, böylece santral çalışanlarının kendi performans değerlendirmelerini yapabilir hale gelmelerinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Bütün bu hizmetler uluslararası uzmanların tecrübelerinin
paylaşılması ve nükleer enerji santrallerinin güvenli
işletilmesinin sağlanması için en maliyet-etkin yöntemi
oluşturmaktadır.
Tablo 7. Nükleer Enerji Programı ile İlgili Uluslararası
Kuruluşlar
Alan
|
Kuruluş
|
Nükleer Silahsızlanma ve Nükleer Malzemelerin Korunması |
|
Tazminat ve Sigorta |
|
Güvenlik ve Çevre |
|
Bölgesel Kalkınma |
|
Tablo 8. Güvenlikle İlgili Konvansiyonların Temel
Özellikleri
Konvansiyon (yürürlüğe girme yılı) |
Temel Özellikleri |
Nükleer Kazaların Erken Bildirimine Yönelik Konvansiyon (1986) |
|
Nükleer Kaza veya Radyolojik Acil Durum Söz Konusu Olduğunda Yardım/İşbirliği Konvansiyonu (1986) |
|
Nükleer Malzemelerin Fiziksel Korunması Konvansiyonu (1987) |
|
Nükleer Güvenlik Konvansiyonu (1996) |
|
Kullanılmış Yakıt ve Kullanılmış Yakıt Yönetim Güvenliği Konvansiyonu
|
|
Bölgesel Politikalar
Bir bölgede komşu ülkeler arasındaki bölgesel işbirliği,
ülkeler için kaynakların paylaşımı ve dolayısıyla nükleer
enerji programının daha etkin geliştirilmesine katkı
sağlamak suretiyle doğrudan faydalı sonuçlar ortaya
çıkartabilmektedir.
Kaynakların Paylaşımı
Komşu ülkelerle birbirlerine destek verecek şekilde ulusal
kaynakların paylaşımını değişik şekillerde
gerçekleştirebilmektedir. Elektrik şebekelerini birbirine
bağlanmasını, santral hizmet tesisleri ve eğitim
enstitüleri gibi ortak nükleer tesislerin paylaşılmasını
iyi örnekler arasında saymak mümkündür.
Bölgesel elektrik şebekesinin entegrasyonu katılımcı
ülkelere elektrik arz güvenliğinin artması, arz
güvenilirliğinin iyileşmesi ve santrallerin işletilmesinin
daha ekonomik hale gelmesi gibi faydalar
sağlayabilmektedir. Şebekelerin entegrasyonu işbirliği
halinde hazırlanmış bir üretim genişleme planına ihtiyaç
göstermektedir. Çok daha geniş bir tecrübe mevcut
bulunacağından böyle bir planlama çalışmasını
gerçekleştirmek daha da kolay olacaktır. Entegrasyon aynı
zamanda her bir ülke şebekesinin müsaade edeceği en yüksek
ünite büyüklüğü kapasitesinin artmasına da sebep
olabilecektir ve bu nükleer enerji gelişimi için çok
önemli bulunmaktadır. Eğer bölgede birden fazla ülkede
nükleer santral bulunmaktaysa, santralin bakımı, onarımı
ve yedek parçalar gibi hizmetlerinin olabildiğince
paylaşılmaya çalışılmasının bariz avantajları
bulunmaktadır. Ayrıca, kullanılmış yakıt ve nükleer
atıklar için birleşik saklama tesisi kurulması, kıt
kaynakların etkin yönetimine ve nükleer enerjiye halkın
bakış akışının iyileşmesine katkı sağlayabilmektedir.
Eğer bir bölgedeki ülkeler kendi araştırma-geliştirme
kapasitelerini ve insan kaynakları geliştirme
programlarını birleştirirlerse, bu da somut faydalar ve
altyapı geliştirme çalışmalarında tasarruf
sağlayabilmektedir. Örneğin, uzun vadeli enerji güvenliği
endişelerine cevap verecek şekilde (deniz suyunun
tatlılaştırılması, bölgesel ısıtma gibi amaçlarla küçük ve
orta güç seviyesindeki reaktörler de dahil olmak üzere)
gelecek nesil ileri nükleer reaktörleri geliştirme
çalışmaları dikkate alınmaya değer bulunmaktadır.
Ortak Anlayış Üzerine İşbirliği
Ülkeler arasında nükleer güvenlik ile ilgili hususlarda
yakın işbirliği, kaza ve acil durum planlarının
koordinasyonunda bilgilere hızlı erişim imkanı
sunabilecek, böylece santralın işletilmesinde güvenlik
açısından bazı ek teminatlar sağlanmasına yardım
edebilecektir. Ayrıca güvenlik problemlerinin çözümünde
diğer ülkelerdeki uzmanlara ve araştırma-geliştirme
olanaklarına erişimde de sağlanabilmektedir. Asit
yağmurları gibi çevresel kirliliğin sınır ötesi etkileri
dünya üzerindeki birçok bölgeyi etkilemektedir. Ülkeler
arasında sıkı işbirliği çevresel kirliliğin
değerlendirilmesi ve emisyonların azaltılması çabalarına
yardım edebilmektedir.
Nükleer enerjide ortak anlayış üzerine bölgesel işbirliği
konusunda verilebilecek en güzel örnek EURATOM gibi
oluşumlardır. EURATOM deneyiminden kazanılan tecrübenin
incelenmesi sonucunda başarılı bir bölgesel işbirliği için
aşağıdaki şartların önem taşıdığı belirlenmiştir:
İşbirliğinin bölgenin politik ve ekonomik amaçları ile tutarlı olmalıdır,
Bütün üyeler için görünür faydaları bulunmalıdır (ekonomik, politik ve teknik),
Hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için mevcut bir uluslararası rejim bulunmamalıdır.
EURATOM gibi işbirliği oluşumlarında ayrıca, koordineli
bir şekilde yürütülen araştırma-geliştirme faaliyetleri ve
güven oluşturulmasına katkı gibi bölgesel işbirliği
kavramları için referans olarak not edilebilecek önemli ve
eşsiz özellikler bulunmaktadır. Üye ülkelerde kurulmuş
farklı araştırma-geliştirme merkezleri arasında malzeme ve
teknoloji transferinin prensipte serbest olduğu ve bütün
üye ülke araştırmacılarına tesislere ve nükleer
malzemelere eşit erişimlerinin sağlandığının not edilmesi
önem taşımaktadır. Ayrıca, EURATOM özellikle Fransa ve
Almanya arasında olmak üzere bir zamanlar çatışma halinde
bulunan üye devletler arasında bölgesel kaygıların
azaltılmasına önemli katkı sağlamaktadır.
Kaynaklar
INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Guidebook on the Introduction of Nuclear Power, Technical Reports Series No. 217, IAEA, Vienna (1982).
INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Choosing the Nuclear Power Option: Factors to be Considered, IAEA, Vienna (1998).
INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Expansion Planning for Electrical Generating Systems: A Guidebook, Technical Reports Series No. 241, IAEA, Vienna (1984).
OECD/NEA, Nuclear Power in Competitive Electricity Markets (2000).
INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Developing Industrial Infrastructures to Support a Programme of Nuclear Power: A Guidebook, Technical Reports Series No. 281, IAEA, Vienna (1988).
OECD/NEA, Infrastructure for Nuclear Energy Deployment: Proceedings of an NEA Workshop, Paris, France (1996).
INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Energy and Nuclear Power Planning in Developing Countries, Technical Reports Series No. 245, IAEA, Vienna (1985).
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Teknik Raporlarından ve Kore Atom Enerjisi Araştırma Enstitüsü (KAERI) Eğitim Dokümanlarından Tercüme Eden ve Düzenleyen: Benan BAŞOĞLU