NÜKLEER ENERJİ DÜNYASI

Maddeden Gelen Enerji

NÜKLEER ENERJİ AÇISINDAN ÖNEM TAŞIYAN ULUSAL POLİTİKALAR

Nükleer enerjinin bir ülkeye girebilmesi için farklı alanlarda bazı kararların alınması gerekmektedir. Bu kararlar, genellikle diğer mevcut ulusal politikalar göz önüne alınarak belirlenmektedir. Nükleer enerji programlarını etkileyen en önemli politikalar; enerji, kalkınma, dış ilişkiler ve bölgesel politikalardır. Nükleer enerji programlarının bu politikalar ile etkileşim halinde geliştirilmesi gerekmektedir.


Ulusal Enerji Politikası

Nükleer enerjinin bir ülkeye girmesi sırasında temel alınabilecek bazı yaklaşımlar bulunmaktadır. Birçok ülke tarafından benimsenmiş en yaygın yaklaşım enerji planlama çalışmalarının temel alınmasıdır. Enerji planlamasına yönelik, birçok ülke enerji kaynağı güvenliği, enerji kaynaklarının ekonomik rekabet edebilirliği, çevrenin korunması, enerjinin etkin kullanımı gibi ölçütleri ele almaktadır.

Enerji Kaynaklarının Güvenliği

Enerji ihtiyacını yerli ve/veya yabancı kaynaklardan sağlamak mümkündür. Yerli kaynakların geliştirilmesi ülkeler için bir derecede olsa kaynak güvenliği sağlamaktadır. Dolayısıyla birçok hükümet yerli kaynakların geliştirilmesine öncelik vermektedir. Bununla birlikte, yerli kaynakların maliyeti dış kaynaklı enerjiye oranla çok daha yüksek ise, böyle bir yaklaşım ülke genelinde enerji sektöründe fiyat artışlarına sebep olabilmektedir.

Ulusal enerji politikasını geliştirmek için öncelikle bir “mevcut durum analizi” çalışmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu analiz yardımıyla ülkenin mevcut ve potansiyel enerji kaynakları hakkında makul seviyede bilginin toplanması gerekmektedir. İncelenen en önemli kaynaklar arasında uranyum, su-enerjisi, kömür, petrol ve doğal gaz bulunmaktadır. Jeotermal, rüzgar, biyo-kütle, dalga, güneş gibi diğer enerji kaynaklarının genel bir değerlendirmesi de gerçekleştirilmelidir. Enerji kaynaklarının incelenmesinde ele alınacak önemli hususlar aşağıda listelenmiştir:

Kaynakların miktarları hakkında bilgiler,

  • Enerji içerikleri, kompozisyonları ve çevreyi etkileyebilecek özellikleri,

  • Çevre koruma için alınacak önlemlerde dahil etkin kullanımına kadar olacak geliştirme maliyetleri,

  • Geliştirme ve kullanımlarının teknik olarak yapılabilir olması.

Enerji kaynakları, sanayileşme ve ulusal kalkınma birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bulunmaktadır. Dolayısıyla ülkenin kalkınabilmesi için kaynak güvenliği hayati önem taşımaktadır. Kalkınmakta olan bir ülkede büyük enerji talep artışlarına karşın, elektrik arzının makul fiyatlarda tutulabilmesi gerekmektedir.

Nükleer enerjinin bir ülkeye girebilmesi için, ulusal elektrik şebekesinin kararlılığı da önemli bir ön-şart olarak karşımıza çıkmaktadır. Normal işletme sırasında frekans ve voltaj dalgalanmalarının olabildiğince aza çekilmesi için gerekli tedbirlerin belirlenmesi ve alınması gerekmektedir. Dolayısıyla nükleer enerji, ülkedeki elektrik arzı kalitesinin artmasına dolaylı bir katkı sağlayabilmektedir.

Ekonomik Rekabet Edebilirlik

Enerji ve elektrik arz sistemleri bilgisayar modelleri yardımıyla ekonomik açıdan en uygun şekle sokulabilmektedir. Bu amaçla, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) MAED, WASP ve ENPEP gibi farklı bilgisayar modelleri geliştirmiştir ve üye ülkelerde belirli aralıklara eğitim kursları düzenlemektedir. Elektrik sistemi genişlemesinin en uygun şekle sokulmasındaki (optimizasyonundaki) amaç, belirli bir zaman aralığı içerisinde elektrik talebinin karşılanabilmesi için sistem genişlemesinde en az maliyetli şekli belirlemektir. Optimizasyonu anlamlı kılabilmek için, planlama için kullanılacak zaman aralığının en azından 10 yıl veya daha uzun süreyi kapsaması gerekmektedir.

Ülkeler kaynak güvenliği ve çeşitliliği açısından amaçlarını gelecekteki yakıt fiyatlarına ilişkin yapacağı uygun varsayımlar yardımıyla belirleyebilmektedir. Maliyetler elektrik üreticilerine olacak maliyet yerine ulusal ekonomiye olacak maliyet şeklinde tanımlanmalıdır. Dolayısıyla modelleme çalışmalarında, yakıt türleri ve ilgili ekipmanlarının maliyet girdilerini etkileyen doğrudan vergilerin, gümrük harçlarının ve teşviklerin kaldırılması gerekmektedir. Bu yaklaşım ulusal enerji politikasının bir parçası olarak bazı yakıt türlerine ağır mali yükler yükleyen ülkeler için kritik önem taşımaktadır.

Politika kararları; çevre, sağlık ve altyapı gibi diğer maliyetleri de dikkate alacak şekilde belirlenmelidir. Sanayileşmiş ülkeler tarafından getirilen sıkı çevresel kontroller fosil yakıtlı santraller için daha yüksek yatırım ve yakıt maliyetlerine sebep olmaktadır. Dolayısıyla, yapılan modelleme çalışmaları sırasında, “dış” maliyetlerin kolaylıkla “iç” maliyetler haline gelebileceğini dikkate alınmalıdır.


Tablo 1. ENPEP Modelinin Ana Özellikleri

Amaçlar

Karar mercilerine yardımcı ve faydalı bilgiler sağlamak

  • Enerji Projelerinin Ekonomik Değerlendirmesi,

  • Enerji Projelerinin Tüm Enerji Sistemindeki Rolü,

  • Ekonomik Büyüme ve Enerji Talep Gerekleri,

  • Enerji Politikası Değerlendirmeleri,

  • Enerji Maliyetinin ve Tarifelerinin Geliştirilmesi,

  • Mevcut Kaynakların Korunması,

  • Yenilenebilir Enerji Potansiyeli,

  • Çevresel Etki Analizleri.

Kullanım Alanları

Elektrik Sistem Analizleri

  • Genişleme Planlaması, Talep Tarafı Yönetimi,

  • Optimal Hidro/Termik Kombinasyonunun Belirlenmesi,

  • Kuralsızlaştırma, Bağımsız Güç Üreticileri.

Toplam Enerji Sistemi

  • Enerji Sektörü Geliştirme Stratejileri,

  • Doğal Gaz için Pazar Potansiyeli,

  • Enerji Verimliliği.

Çevresel Analizler

  • SOx, NOx, vs. için Emisyon Projeksiyonları,

  • SOx ve NOx için Emisyon Azaltma Stratejileri,

  • SOx için Emisyon Ticareti,

  • Atık Oluşumu, Saha Kullanımı, Su Kirlenmesi.


Bazı ülkelerde, enerjiyi ucuz fiyatlarla bulunabilir hale getirme yönünde bir politika benimsenmiştir. Böyle bir yaklaşım ülkenin kalkınması için faydalı olabilmektedir. Fakat fiyatların üretim maliyetlerinin altında bulunduğu durumlarda, yeni yapılacak santraller elde edilen gelirler yardımıyla gerçekleştirilememekte ve ayrıca borç para bulmakta oldukça zor olabilmektedir. Örneğin, Dünya Bankası, yeni inşa edilecek santrallere kredi verme şartı olarak gerçekçi tarifelerin kullanılmasını istemektedir.


Tablo 2. MAED Modelinin Ana Özellikleri

Amaçlar

  • Enerji talebini oluşturan ana etmenlerin belirlenmesi,

  • Bu etmenlerin gelişimi sırasında yaşanan değişimlerin enerji talebini nasıl etkilediğini değerlendiren araçların sağlanması,

  • Toplumdaki belirli sektörlerdeki gelişmeler nedeniyle oluşacak enerji talep artışlarının senaryo analizleri yardımıyla belirlenmesi,

  • Senaryo oluşturma sürecinde toplumda gelecekte yaşanabilecek gelişmeler hususunda, toplumbilimci (sosyolog), ekonomist ve politika analizcilerinin görüşlerinin kullanılması.

Yaklaşımlar

  • Uzun-vadeli enerji talebindeki gelişme ve değişmeleri belirleyen ana etmeleri tespit etmek amacıyla sosyal, ekonomik ve teknolojik sistemin sistematik analizi,

  • Toplam enerji talebinin son-kullanıcı kategorilerinden oluşan çoklu parçalara ayrılması (öngörülecek kategorilerin seçimi, modeli yapan analizcinin amaçlarına ve verilerin mevcudiyetine bağlı bulunmaktadır),

  • Çoklu-seviyede (makro seviyeden mikro seviyeye) makro-belirleyici faktörleri gösterecek şekilde son-kullanıcı kategorilerini etkileyen bütün belirleyici faktörlerin düzenlenmesi.



Tablo 3. WASP Modelinin Ana Özellikleri

Amaçlar

Belirlenen zaman aralığı içinde bütün işletme ve yatırım maliyetleri arasında en düşük bugünkü değere sahip olan üretim sistemi genişleme planının belirlenmesi.

Yaklaşımlar

WASP modeli hesaplamalar sırasında aşağıdaki birbirlerine bağlı parametrelerle ilgilenebilen esnek, modüler bir yapıya sahiptir:

  • Yük tahmin karakteristikleri (elektrik enerjisi tahminleri, güç üretimi sistemi geliştirme çalışmaları),

  • Santral işletme ve yakıt maliyetleri,

  • Santral yatırım maliyetleri,

  • Santral teknik parametreleri,

  • Güç kaynağı güvenilirlik kriterleri,

  • Güç üretimine yönelik işletme alıştırmaları.



Çevrenin Korunması ve Sürdürülebilir Kalkınma

Fosil-yakıtlı santraller kirlilik kaynaklarıdır ve sadece yöresel anlamda değil, bölgesel ve uluslararası alanlarda da çevrenin korunması çalışmalarında ele alınacak önemli bir faktör haline gelmiştir. Herhangi bir ülkenin ulusal enerji politikasını belirlerken bu hususu dikkate almaması her geçen gün daha da imkansız hale gelmektedir.

Kükürtten arındırma üniteleri, azotlu oksit azaltıcıları, çökelticiler gibi kirlilik azaltma teknolojileri yardımıyla çevresel kirleticilerin azaltılması kabiliyetinde önemli gelişmeler gerçekleştirilmiş de olsa, fosil-yakıtlı santraller sürekli ve yoğun emisyonlarından dolayı halen ciddi çevresel ve sağlık etkilerine sahip bulunmaktadırlar. Atmosferin ısınması ve yerel ve bölgesel iklim değişiklikleri ile sonuçlanacağı tahmin edilen fosil-yakıtlardan salınan sera- gazlarının azaltılmasında çok az ilerleme kaydedilmiştir.

Karbon dioksit (CO2), metan (CH4) ve azotlu oksitler (NOx) çoğunlukla fosil yakıtların yakılması şeklinde gerçekleşen insan faaliyetlerinden kaynaklanan ana sera gazlarını oluşturmaktadır. Çevresel kirlenmeyi sınırlandırmak ve sera gazları yoğunluğundaki artışı yavaşlatmak için biran önce bu sera gazlarının salınmasına neden olmayan enerji kaynaklardan faydalanılmasına yönelik uzun vadeli enerji stratejilerini geliştirmeye ve uygulamaya ihtiyaç bulunmaktadır.


Tablo 4. Farklı Enerji Kaynaklarının Potansiyel Çevre Etkileri

Kaynak

 

Etkiler

 

Fosil

  • Küresel İklim Değişiklikleri,

  • Hava Kalitesinde Azalma (Kömür, Petrol),

  • Göllerin Asitlenmesi ve Ormanların Zarar Görmesi (Kömür, Petrol),

  • Zehirli Atıklarla Kirlenme (Kömür, Kül ve Cüruf, Sülfürden Arındırma Atıkları),

  • Yeraltı Sularının Kirlenmesi,

  • Deniz ve Kıyı Şeridinin Kirlenmesi (Petrol),

  • Alanların Zarar Görmesi,

  • Büyük Yakıt ve Taşıma İhtiyaçları,

  • Kaynakların Tükenmesi.

Hidro

  • Kirliliğin Bir Yerden Diğer Bir Yere Taşınması,

  • Toprak Kaybı ve Toprak Kullanımının Değişmesi,

  • Ekosistemin Değişmesi ve Sağlık Etkileri,

  • Biyolojik Çeşitliliğin Azalması.

Yenilenebilir

  • Hava Kalitesinin Azalması (Jeotermal, Biyo-Kütle),

  • Büyük Ölçeklerde Saha Kullanımı,

  • Ekosistemde Değişiklikler,

  • Gürültü Kirlenmesi (Rüzgar).

Nükleer

  • Ciddi Reaktör Kazası Nedeniyle Radyoaktif Emisyonlar,

  • Atık Depolama Alalarından Kaynaklanabilecek Emisyonlar.

 

 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Rio de Janerio’da 154 ülke tarafından Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı sırasında imzalanmıştır. Sözleşmeye taraf ülkeler, iklim değişikliği ile mücadele ve mevcut ve gelecek nesiler için iklim ve ekolojik sistemlerin korunması yönünde güç birliği yapacakları konusunda anlaşmaya varmıştır. Konvansiyonun nihai amacı, atmosferdeki sera gazı yoğunluklarının iklim sistemi ile insan hayatını tehlikeye atacak etkileşimlere girmesini önleyecek şekilde dengede tutulması şeklinde belirlenmiştir. Enerji ile alakalı sera gazı emisyonlarını dikkate almak amacıyla temel politikalara yönelik belirlenen genel eğilimler aşağıda listelenmiştir:

  • Kojenerasyon da dahil olmak üzere enerji üretimi ve dönüştürülmesinde verimi arttırmak,

  • Kömür ve petrolden, doğal gaza dönüşüm gerçekleştirmek,

  • Enerji piyasasını yeniden yapılandırmak ve liberalleştirmek,

  • Nükleer ve yenilenebilir enerji paylarını arttırmak,

  • Son-kullanıcılarda enerji verimini arttırmak (inşaat sektöründe verimin geliştirilmesi, bina kodlarının güçlendirilmesi, aydınlatma, araç, gereç ve ekipmanlarda teknolojik ilerleme),

  • Taşıtların verimini arttırmak.

Konvansiyonun üst makamı olarak belirlenen COP (Konferansa Katılan Taraflar) alınan kararların uygulanmasından ve konu ile alakalı yasal araçlardan sorumlu tutulmuş, yılda bir defa toplanmasına karar verilmiştir.

1997 yılında Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin (UNFCCC) Kyoto Protokolü COP3 tarafından oy birliği ile benimsenmiştir. Bu protokolde sanayileşmiş ülkeler 2008’den 2012’ye kadar olan dönemde emisyonlarını en azından %5 olmak üzere 1990 seviyelerinin altına düşürmeyi içeren bağlayıcı (ve ölçülebilir) taahhütlerin altına girmiştir. Bu protokolün küresel ölçekte yüksek enerji ve malzeme tüketen dünyayı, düşük emisyon seviyeleri sahip bir dünyaya dönüştürmesi ve böylece sürdürülebilir gelişmeyi teşvik etmesi beklenmektedir.

Enerjinin Etkin ve Verimli Kullanımı

Enerjinin etkin kullanılmasının sağlanmasına politikalar seviyesinde dikkat gösterilmesi arzu edilmektedir. Verimli enerji kullanımı üretim kapasitesini yeni kullanıcılara sunmak veya yeni kapasiteye yönelik ihtiyaçları en aza indirmek için öngörülebilecek beklide en ucuz yöntem konumundadır. Elektrik sektörü söz konusu olduğunda, son-kullanıcıların verimlerini belirleyen etmenler hükümet politikaları ile değiştirilebilmektedir. Yüksek son-kullanıcı verimini teşvik etmek amacıyla politikaların tasarımı sırasında öngörülebilecek stratejilerden birisi, müşterilerin yeterli düzeyde bilgi ve tavsiyeye kolayca ulaşabilmelerinin sağlanmasıdır. Enerji-verimli teknolojilere yapılacak yatırım kararları, enerji fiyatları, yatırım gereksinimleri, ürün performansı ve enerji tasarrufu bilgilerini içeren doğru, açık, anlaşılabilir bilgi kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Bu bilgiler için bir ön şart, anket ve analizler tarafından sık sık toplanması gereken güvenilir verilerden geçmektedir. Ekipman, alet, araç ve gereçlerin bağımsız ve güvenilir bir şekilde teste tabii tutulması da ayrıca gerekmektedir.

Mali engelleri dengelemek için öngörülebilecek bir başka strateji de önceden belirlenmiş mali teşvikler yoluyla enerji-etkin yatırımların yapılmasıdır. Vergi ve toplanan diğer paralar ülkeden ülkede değişmekte ve değişik şekiller alabilmektedir (örneğin bir ülkede üretilen ve kullanılan mallardan alınan vergiler, satış vergileri, CO2, SO2 ve diğer enerji ve çevre-alakalı vergiler, vs). Mali teşvikler yatırım kredileri ve kredi ertelemeleri şeklinde olabilmektedir.

Bir başka tür mali enstrüman da enerji satışlarından para toplama ve toplanan paraların verimli enerji veya yenilenebilir enerji programlarına aktarılmasıdır. Mali politikaların yanı sıra, bazı kamu otoriteleri enerji etkin faaliyetleri desteklemek amacıyla bağış, düşük-faizli krediler, sübvansiyonlar ve kredi havuzlarını kullanmaktadır.

Geleneksel olarak, elektrik üretim şirketleri tahmin edilen en yüksek talebi karşılayacak şekilde üretim, iletim ve dağıtım tesislerini kurmaktadır. Son yıllarda bazı ülkelerde “Talep Tarafı Yönetimi (DSM)” kavramı gündeme gelmiştir. DSM müşterilerin enerjiyi kullanma ve talep şekillerini ve elektrik talebindeki yük profilini değiştirmeye teşvik amacıyla elektrik şirketleri tarafından planlanan, uygulanan ve izlenen programlardan oluşmaktadır. DSM aslında, müşterilerin enerji hizmetleri ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hem talep hem de arz-tarafı seçeneklerini içeren daha geniş bir kavram olan kaynak planlamasının bir alt parçasıdır. DSM yardımıyla elektrik enerjisinin kullanımında iyileştirilmiş verim içerecek yatırımların yapılması ve yeni santrallerin inşası yönündeki ihtiyaçların azaltılması mümkün olabilmektedir. Ayrıca talebin en yüksek olduğu zamanlarda DSM yardımıyla talep azaltılabilmekte ve talep profili değiştirilebilmektedir.

1970’li yılların ortalarında, Kanada, ABD gibi bazı ülkeler, talep artışını azaltmak ve yük profilini değiştirmek amacıyla DSM stratejilerini kullanmaya ve enerji tüketimini etkilemek amacıyla tasarruflu ve verimli enerji programlarını planlama, uygulama ve kontrolü çalışmalarına başlamıştır. Bu ülkeler yüksek talep bölgesini talebin az olduğunu zaman aralıklarına kaydırmak veya daha esnek yük şeklileri oluşmak amacıyla DSM’ın araçlarından biri olan “Yük Yönetimi” yöntemlerini kullanmaktadır.

Hem çevresel hem de sürdürülebilir enerji, daha yüksek enerji verimliliği ve enerji sisteminde para için daha iyi değer elde etmeyi gerektirmektedir. Toplumsal bir araç olarak öngörülen DSM, bu gerekleri karşılamak amacıyla kapsamlı ve uzun-vadeli faaliyetlerin ortaya çıkması ile sonuçlanmaktadır.

Enerji Piyasasının Kuralsızlaştırması da Dahil Diğer Tedbirler

Yıllardan beri, enerji sektörü hükümet-güdümlü tekel mekanizmalar tarafından kontrol edilmiştir. Otoriteler çoğu zaman elektriğim fiyatını kontrol etmiş ve karmaşık yönetmelikler yardımıyla halka makul fiyatlarla güvenli ve güvenilir elektrik kaynağı sağlanması amacını güden korumalı piyasaları garanti altına almıştır. Bu durum günümüzde değişmektedir ve elektrik sektörü hali hazırda kuralsızlaştırılmakta ve rekabete açılmaktadır. Batı Avrupa ve Kuzey Amerikada elektrik piyasasında, müşterilerin elektriği kendilerinin seçecekleri bir üretim şirketinden satın alabilmelerine müsaade edecek şekilde rekabeti destekleme yönünde bir politik eğilim bulunmaktadır. İletim sistemleri bütün elektrik üreticilerine “ortak taşıyıcı” rolünü üstelenecektir. Bu yaklaşım, üretim şirketlerinin elektrik sektöründe ayrıcalıklarının olduğu ve gelecekte ihtiyaç duyulacak elektriği sağlamak amacıyla planlama yapmalarının gerektiği geleneksel yaklaşımdan bir sapma anlamına gelmektedir.

Elektrik sektörünün kuralsızlaştırılması, büyük oranda daha yüksek ekonomik verim elde etme arayışı dürtüsü ile beslenmektedir. Elektrik piyasasındaki rekabetin, maliyetleri azaltma ve üretkenliği arttırma yönünde güçlü dürtüler oluşmasını sağlaması beklenmektedir. Rekabetçi bir piyasada, düşük-maliyetli tesisler başarılı olurken, yüksek-maliyetli tesislerde ya maliyeti azaltmaya ya da işletmeyi durdurmaya zorlanmaktadır. Kuralsızlaştırma, üretim şirketlerinin yüksek yatırım maliyetine sahip tesislerden uzak durmaya ve doğal-gaz yakıtlı santraller gibi kısa zamanda inşa edilebilen tesislere yönelmesine sebep olmaktadır.

Elektrik piyasasında tam rekabeti sağlayabilmek için iki anahtar nokta bulunmaktadır:

  • Elektrik üreticileri arasında tam rekabete müsaade edecek şekilde elektrik iletim şartlarını düzenlemek ve müşterilere istedikleri üreticilerden satın alma seçeneği sunmak,

  • Rekabetçi piyasaları coğrafi ayrıcalık alanlarının ötesine genişletmek.

Bu iki noktanın, enerji ağında açık, şeffaf, adil erişimi ve şebekeler arasında ayrım-gözetilmeyen geçiş haklarını sağlayabileceği düşünülmektedir.

Kuralsızlaştırmanın elektrik sektöründe elektrik fiyatlarının piyasa şartlarını yansıtacak şekilde çok daha şeffaf ve esnek hale gelmesini sağlaması beklenmektedir. Buna ek olarak, birçok ülkede özellikle fazla kapasitenin mevcut olduğu saatlerde olmak üzere elektrik fiyatlarını düşürmesi de beklenmektedir. Diğer yandan, elektrik fiyatları pazar-tarafından yönlendirildiği ve teşvikler kalktığı için bazı ülkelerde geçici fiyat arışlarına da sebep olabilmektedir.

Kuralsılaştırmada ana kaygı kaynağı, elektrik arzında kararlılığın sağlanamamasıdır. Eğer elektrik ve şebeke şirketlerinde yedek kapasite konusunda yeterli ekonomik dürtü oluşmazsa, rekabetçi piyasalarda maliyeti azaltma ihtiyacı, baz-yük dengesinin bozulması ve yedek kapasitenin azalması ile sonuçlanabilmektedir. Bu da yüksek talebin mevcut bulunduğu saatlerde ve sistem kararsızlıkları sırasında elektrik arzında problemler doğurabilmektedir. Elektrik fiyat sinyalleri etkin bir şekilde müşterilere iletilebilirse ve böylece yüksek maliyetin söz konusu bulunduğu zamanlardaki taleplerin başka zamanlara kayması sağlanabilirse, yedek kapasite azalması probleminin az da olsa rahatlatılmasının mümkün olabileceği düşünülmektedir.

Rekabet ile paralel olacak şekilde, birçok ülkede tamamı ve belirli bir kısmı kamuya ait olan elektrik sektörünü özelleştirilmesine dönük güçlü bir hareket de söz konusu bulunmaktadır. Kamu elektrik şirketleri çoğu zaman işletme ile ilgili hedefleri karşılamaya çalışmanın yanı sıra hükümet/kamu politikalarıyla ilgili hedefleri de karşılamaya çalışmaktadır. Buna ek olarak, bu şirketler bazen sosyal içerikli sübvansiyon gibi zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Rekabetçi piyasalarda sürücü-güç verim olacağından, özel mülkiyet sayesinde verimi arttırma konusunda büyük bir güdü oluşabileceği beklenmektedir.

Özelleştirmede bir başka temel de hükümetin mali yüklerden kurtulmasının sağlanmasıdır. Bazı hükümetler, her geçen sene daha sıkı bir bütçe ve kamu parasının kullanımına yönelik birbirleri ile çelişen taleplerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu ülkeler ya elektrik sektörüne para yatırma kabiliyetlerini kaybetmişler veya bu konuda isteksiz hale gelmişlerdir. Eğer bu durum elektrik şirketlerinin ticari para piyasasında kaynak bulmasına sınır getiriyorsa, bu şirketler doğal olarak sadece kısa-vadede geri kazanacakları yatırımlara eğileceklerdir. Dolayısıyla elektrik şirketleri hükümet–desteğinin olmadığı durumlarda yüksek yatırım maliyeti gerektiren santralleri onaylamayacaktır.

Elektrik piyasalarının kuralsızlaştırılması ve elektrik sektörünün özelleştirilmesi aynı anlamlara gelmemektedir, fakat bunların ikisi de karşılıklı olarak birbirlerinden ayrı düşünmek mümkün bulunmamaktadır. Her ikisi birlikte uygulandıklarında yüksek derecede etkiyi beraberinden getirecekleri bilindiği halde her biri diğeri olmadan uygulamaya konabilmektedir. Örneğin, kamu kuruluşu olan bir şirketi rekabetçi olmayan bir pazarda tekel olarak özelleştirmek mümkündür ve bu daha büyük bir rekabetçi ortamın oluşması için teşviki beraberine getirmeyebilecektir.

Kuralsızlaştırmaya ve özelleştirmeye doğru adım atmanın farklı yolları bulunmaktadır ve hükümetlerin seçimi çoğunlukla ulaşılmak istenen amaca ve ülkenin sosyo-politik ve ekonomik yapısına bağlı olarak belirlenmektedir. Kuralsızlaştırma kapsamında kısa-vadede müşterilere serbest piyasada tercih ortamı sunarak müşteri memnuniyetini arttırmaya odaklanılırken, bu uygulamaların uzun-vadede baz-yük yetersizliği ve ani fiyat değişimleri gibi müşterilere olumsuz etkileri olabilecektir. Kuralsızlaştırma ile ilgili son yıllardaki tecrübeler, yatırımların uzun-vadeli bir bakış açısıyla ve dikkatli bir şekilde planlanmasının önem taşıdığını ortaya çıkartmıştır. Dolayısıyla, kuralsızlaştırma düzenlemeleri planlanırken, sadece spot piyasa konularıyla ilgili şartların oluşturulmaması, fakat aynı zamanda uzun-vadeli baz-yük planlaması ile ilgili şartların da belirlenmesi tavsiye edilmektedir.


Ulusal Kalkınma Politikası

Bir ülkeye nükleer enerjinin girmesi, sadece enerji ile alakalı sektörleri etkilememekte, nükleer teknolojinin doğasında bulunan diğer güncel teknolojilerin de ulusal ölçekte geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bir ülkeye nükleer enerjinin girmesinin, genelde ülkedeki ulusal teknoloji ve ilgili sanayileşme seviyesini arttırdığı belirlenmiştir. Dolayısıyla, sanayinin kalkınması ve insan kaynaklarının geliştirilmesini de içeren ulusal kalkınma planları, ülkenin nükleer enerji programı oluşturmasına önemli bir temel sağlamaktadır.

Ulusal Katılım Seviyesi

Nükleer santrallerin ülkeye girmesi sırasında verilecek hayati bir karar, ülkenin arzu ettiği bağımsızlık seviyesi, bir başka deyişle, ülkenin bir veya birden fazla ülkeye bağımlı hale gelmeye ne derece hazır olduğudur. Nükleer santral kurulmasında yerli katkı demek, yerli malzeme ve insan kaynaklarının kullanılacağı anlamı taşımaktadır. Ulusal katılım söz konusu olduğunda, bu santralin kalite ve güvenlik özelliklerini aşağıya çekmemeli ve ayrıca projelerin zaman planlarını tehlikeye sokmamalıdır. Anlamlı bir yerel katkı için çimento, çelik veya kimyasal imalat alanlarında orta ve ağır sanayi tecrübesi gerekmekte, ayrıca iyi gelişmiş bir inşaat endüstrisine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu açıdan en alt seviyede katılımı sağlayacak faaliyetleri yerine getirebilmesi için, ülkenin aşağıdaki alanlarda belirli yeteneklere sahip olması önem taşımaktadır:

  • Saha seçimi,

  • İnşaat tasarımı ve inşaat işleri,

  • Tasarımların gözden geçirilmesi (mühendislik işlerini gözlem altında tutabilecek seviyede),

  • Kalite Temini ve Kalite Kontrol,

  • Konvansiyonel adada bazı ekipmanların imalatı,

  • Bazı değişiklikler ve bakım çalışmalarıyla baş edebilecek seviyede kurma ve montaj yeteneği,

  • Ekipmanların ve sistemlerin test edilmesi ve santral kabulü,

  • Uzman insan kaynakları eğitimi,

  • Çeşitli yönetim faaliyetleri (özellikle proje yönetimi, santralin işletilmesi ve teknoloji transferi).

Diğer yandan yerel katılım tarafından yerine getirilmesi gereken çekirdek nitelikte alanların bulunduğunu özellikle belirtmek gerekmektedir. Kavramsal olarak en düşük seviyeli ulusal katılım yabancı bir konsorsiyumun santralın tasarımı, inşası ve işletmesi için gerekli bütün faaliyetleri üzerine aldığı BOO (Yap-Sahip Ol-İşlet) türü sözleşme şeklinde bulunmaktadır. BOO şeklinde bir nükleer santral projesinin uygulamaya konması, geçmiş tecrübeler ışığında farklı sebeplerden ötürü pek olası olmasa da, bu tür bir yaklaşım bile radyasyondan korunma ve nükleer güvenlik konularında yetkin ulusal lisanslama otoritelerinin bulunmasına ihtiyaç göstermektedir. Ayrıca santral sahasının seçimi, atık yönetimi ve atıkların nihai depolanması konularının ulusal düzeyde yapılması gerekmektedir. Lisanslama otoritesi için teknik uzmanlığın büyük bölümünün yabancı danışmanlar tarafından sağlanması olası olmakta beraber en azından hangi güvenlik standartlarının ve yönetmeliklerinin kullanılacağı, lisansların nasıl verileceği, denetimlerin nasıl yapılacağı konularına ulusal düzeyde karar verilmesi gerekmektedir. Burada anahtar nitelikteki konulardan biriside yabacı işletmecinin sorumlulukları konusunda her taraf tarafından kabul edilebilecek bir anlaşmaya varılmasıdır.

Ulusal katılım hedefleri belirlenirken, planlayıcıların yerel katılımın evrimsel yönlerini dikkate almaları gerekmektedir. Aşağıdaki liste bir ülkenin tecrübe kazanabilmesi ve yerli katkı seviyesini arttırabilmesi için aşama aşama ilerleyen genel evreleri vermektedir:

  • Seviye 1: En alt seviye olarak, yerel işçilik ve özellikle inşaat işlerinde olmak üzere santralin özellikli-olmayan bazı bölümlerinde yerel inşaat malzemelerinin kullanılması,

  • Seviye 2: Yerel firmaların inşaat işlerinin tamamının veya bir kısmının sorumluluğunu bazı tasarım çalışmaları da dahil olacak şekilde üstlenmesi,

  • Seviye 3: Mevcut fabrikaları kullanarak santralin bazı kritik olmayan parçalarının yerel seviyede imal edilmesi,

  • Seviye 4: Yerel imalatçıların normal ürün yelpazelerini nükleer tasarım ve standartları da kullanacak şekilde genişletmeleri,

  • Seviye 5: Ağır ve özel nükleer parçaları imal etmek için muhtemelen yabancı tedarikçilerle yapılacak lisans anlaşmaları altında yerel fabrikaların kurulması.

En düşük katılım ve en yüksek hedef arasında katılım için arzu edilen ve projenin yürütülmesini riske sokmadan sanayide artı bir gelişme sağlayacak optimum bir seviye bulunmaktadır. Bu optimum seviyeye teknik ve yatırım yetenekleri, ulusal sanayilerin rekabet edebilirlik düzeyleri ve pazar büyüklükleri, mevcut vasıflı personel miktarı, ilgili teknoloji düzeyi ve bilgi seviyesi konularında bilgili ve yetkin karar-vericiler ve politika planlayıcıları tarafından belirlenmelidir.

Yerli katılım için optimum seviye zamanla ve tecrübe kazandıkça kurulacak altyapı ile orantılı olacak şekilde gelişecek ve değişecektir. Fakat planlayıcıların, örneğin yerli ürünlerin kalite seviyesini karşılayabilmeleri için gerekecek zaman ve çabayı yeterince iyi tahmin edememeleri ve bunlar için yeterli zamanı planlara yansıtamamalı oldukça olası bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Sık sık, en yüksek katılım üzerinde durulmakta olsa da, gerçek amacın optimum katılım olması gerektiği unutulmamalıdır.

Ulusal katılım için hedefler belirlenirken, ulusal katılımın gelişimini nükleer enerji programın gelişimi ile beraber öngörmek gerekmektedir. Ulusal katılım boyutunu belirleyen önemli bir husus, nükleer enerji programının büyüklüdür. Eğer yeterince büyükse, ulusal katılım özel ekipmanların imalatını yerlileştirmeyi ve vasıflı insan kaynağı havuzunu yetiştirmeyi gerekli hale getirecektir. Bu bağlamda birkaç nükleer santralden oluşan uzun vadeli bir nükleer enerji programını içeren bir politika, açıkça yerel tedarikçilere yapacakları yatırımlarında geri dönüşü sağlamaya yönelik güveni verecek en önemli husustur.

Ulusal Altyapının Geliştirilmesi

Nükleer faaliyetler için altyapıyı, çekirdek nükleer faaliyet ve bu çekirdek faaliyetlerin çevresindeki alanlarda bulunanlar olarak iki sınıfa ayırmak mümkündür. Çekirdek nükleer faaliyetler kendi başlarına merkezi öneme sahip olanlardır ve bunlar olmadan nükleer faaliyetlerin ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Bu faaliyetler madencilik, zenginleştirme ve yakıt demeti imalatı gibi doğrudan nükleer yakıt çevrimi ile ilgili olanların yanı sıra santral işletmesi, kullanılmış yakıtın yeniden işlenmesi, kapatılan santralın sökülmesi ve atık yönetimi konularını kapsamaktadır. Buna karşılık, çevre alanları denince de genel sanayi altyapısı içindeki başka alanlar veya finans, genel idari yönetim gibi kamu faaliyetlerinden elde edilebilecek ve nükleer faaliyetleri destekleyen alanlar anlaşılmalıdır.

Nükleer faaliyetler için altyapı dendiğinde, çekirdek nükleer faaliyetleri desteklemek ve sürdürmek için gerekli olan ve ayrıca genel sanayi, eğitim ve kamu faaliyetleri tarafından sağlanması beklenmeyen faaliyetler anlaşılmalıdır. Nükleer enerji için araştırma-geliştirmeyi ve nükleer fizik için eğitim programlarını altyapı için örnek olarak göstermek mümkündür. Devletin lisanslama faaliyetleri (nükleer güvenlik konusunda deneyim ve uzmanlık içermesinin yanı sıra yönetmeliklerin özel doğası nedenleriyle) nükleer altyapıya bir başka örnek teşkil etmektedir. Bunlara ek olarak altyapı; tasarım, imalat, inşaat ve mühendislik gibi endüstriyel faaliyetleri de içermektedir.

Sanayinin gelişmesi için hükümetin teşviki ve desteği önem taşımaktadır. Nükleer enerjiyi bir ülkeye sokabilmek için, ulaşım sektörünün geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Taşıma yöntemlerinin uygunluğu, türbin jeneratör, reaktör kabı ve buhar üreteçleri gibi büyük ekipmanların ağırlığı ve büyüklü dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Nükleer enerji programı ülkeye birçok alanda önemli etkilerde bulunacaktır. Eğitim sisteminin insanları bu hususları değerlendirebilecek şekilde yeterince geniş bir perspektifte eğitmesi gerekmektedir. Ayrıca çok sayıda teknisyenin ve zanaatkarın nükleer santral projelerine yönelik ilk iş-başı tecrübesini kazanabilmesi için eğitilmeleri gerekmektedir. Açıkçası, sanayinin ihtiyacı ve teknik eğitim sisteminin çıktıları arasında bir etkileşim söz konusu bulunmaktadır. Etkileşmenin zayıf olması durumunda, gereklerin yerine getirilmesinde gecikmeler oluşacaktır. Teknolojiyi kolay alan ve kolay uygulayabilecek düzeyde personelin mevcut bulunması başarılı teknoloji transferi için büyük önem taşımaktadır. Bu da eğitim sisteminin yeterli olması ile alakalı bulunmaktadır.

Nükleer enerji santralleri ülkeye sokulurken, araştırma-geliştirme çalışanlarının mevcut durumu, nükleer programı nasıl destekleyeceği bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Birkaç alanda da olsa araştırma becerisi geliştiren ülkeler, ekonominin birçok alanı tarafından kullanılabilecek bilgi veri tabanını genişletme fırsatı ile beraber birçok sektöre giriş yapabilmektedir. Ulusal araştırma-geliştirme programları mühendislik, inşaat, imalat ve santral işletme grupları, kalite temini ajansları ve lisanslama/denetleme otoritesi gibi birçok sektör için faydalı bulunmaktadır. Araştırma-geliştirme faaliyetleri temel bilimler ve uygulamalı teknoloji araştırmaları hususlarını kapsayan hayati bazı konulara ilgi göstermelidir.

Tasarım kılavuzlarını, radyasyondan korunma konularını, vs. incelemek ve doğrulamak gibi denetleme/lisanslama faaliyetlerini gerine getirebilmek amacıyla bazı birimlerin bulunması gerekmektedir. Denetleme kurumu nükleer santrallerin tasarımları, imalatları, inşaatı ve işletme sırasında uygulanan faaliyetlerin geçerliliğine dair hüküm ve karar verebilecek şekilde uygun bilgi seviyesinde personele ihtiyaç duymaktadır. Aynı alanda farklı standart kümelerinin kullanılması karışıklıkların potansiyel kaynağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla aynı amaca hizmet eden çifte standartların sayısının azaltılması arzu edilmektedir. Böyle bir azaltım, tedarikçi ile aynı standartların benimsenmesi veya mevcut ulusal standartların kullanılması yoluyla sağlanabilmektedir. Bu açıdan, ulusal standartlar biriminin oluşturulmasına yüksek öncelik verilmesi gerekmektedir.


Tablo 5. Hükümetin Fonksiyonları Altındaki Altyapının Özellikleri

 

Alan

 

 

Özellikler

 

Ulaşım

  • Ağır ekipmanların taşınabilmesi için ağır yük kapasiteli yeni yollar ve limanlar gerekmektedir.

Eğitim ve Öğretim

  • Başarılı teknoloji transferinin temeli yeterli düzeyde bir eğitim sistemidir,

  • Teknisyenlere ve zanaatkarlara ilk iş-başı tecrübesi kazandırmak amacıyla eğitim merkezleri gerekmektedir.

Araştırma ve Geliştirme

  • Mevcut araştırma becerileri, nükleer enerji programına yönelik birçok sektöre giriş sağlayabilmektedir,

  • Ulusal araştırma-geliştirme programları, ülkedeki birçok sektör için faydalı bulunmaktadır. Araştırma-geliştirme faaliyetleri temel bilimler ve uygulamalı teknoloji araştırmalarını kapsayan hayati bazı konulara ilgi göstermelidir.

Yönetmelikler ve Standartlar

  • Güvenlik ve yönetmeliklerle ilgili uygun kararları ve hükümleri verecek bir düzenleme/denetleme birimine ihtiyaç bulunmaktadır,

  • Aynı amaca hizmet eden çifte standartların sayısının azaltılması ihtiyacı ulusal standartlar organizasyonunun kurulmasına (veya mevcut standartlar organizasyonunun güçlendirilmesine) yüksek öncelik verilmesini gerektirmektedir.

 

 

Ulusal Sanayinin Katılımı

Ulusal sanayinin nükleer enerji programına başarılı bir şekilde katılabilmesi için aşağıdaki hususların dikkate alınması gerekmektedir:

  • Santralın inşası, işletmesi ve bakımı konularında arzu-edilen bağımsızlık derecesi,

  • Sanayiyi bu amaçları sağlamak amacıyla kullanabilme yeteneği,

  • Herhangi bir yetersizliği, eksikliği telafi edebilmek amacıyla teknoloji transferi,

  • Gerekli sanayi altyapısını kurmak amacıyla ilave yatırımlar,

  • Nükleer projeye katılabilecek insan kaynaklarının mevcudiyeti.

Bir bütün olarak, sanayi altyapısının başarılı olabilmesi için, katılan sanayilere motivasyon sağlamanın ekonomik olarak uygulanabilir ve varlığını sürdürebilir olması gerekmektedir. Tedariki projede optimum seviyede yerli katılımın bir parçası olarak öngörülen ekipman ve hizmetleri belirlerken, işin başında sadece orta seviyede teknolojik zorluk gerektiren ve nükleer teknoloji dışında başka alanlarda da kullanılabilir olanlar üzerinde dikkatlerin odaklanması gerekmektedir. Bu ekipmanlar aşağıdaki türde olanları içermektedir:

  • Nükleer teknolojinin ihtiyaç duyduğundan daha düşük kalite seviyesinde de olsa, hali hazırda ülkede imal edilmekte olan ekipmanlar (bu ekipmanlar için orta seviyeli bir çaba ile fabrika çalışma alanlarını ve organizasyon yapısını düzeltmek yeterli olabilecektir),

  • Hali hazırda iç pazara sahip ekipmanlar (böylece herhangi bir üretim tesisi genişletme planı artacak satışlar ışığında yapılacak yatırımları haklı çıkaracaktır),

  • Santral inşası açısından kritik önem taşımayan ekipmanlar.

Nükleer enerji programının hazırlık aşamalarında, yerel sanayinin incelenmesi, programa katılabilme potansiyel kapasitesine sahip şirketlerin belirlenmesi, bu şirketlerin geliştirilmesi ve genişletilmesi için gerekli ihtiyaç ve kaynakların belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu bağlamda, yerel tedarikçilerin nasıl akredite olacaklarına yani belirli bir ekipmanın üretimi için yeterli ve yetkin olduklarının nasıl onaylanacağına dair bir politikanın belirlenmesi gerekmektedir.


Tablo 6. Daha Önceki İlgili Tecrübe

 

Katılım Alan

 

 

Faydalı tecrübe

 

Mühendislik Şirketleri

  • Termik Santraların, Kimyasal Tesislerin, Rafinerilerin, vb. Yardımcı Tesislerinin (BOP) Mühendisliği Çalışmalarına Katılmış Olma.

İmalat Sanayi

  • Betonu Güçlendirmek için Kullanılan Demir Çubuklar, Küçük Borular, Kablolar, Boya, Çimento, vs.

  • Düşük Basınç Tankları ve Vanalarının İmalatı, Isı-Değiştiriciler, Havalandırma Ekipmanları, Pompalar, Telefon Santralı, Enstrümanlar, vs.

İnşaat Sektörü

  • Liman, Çok Parçalı Binalar, Hava Alanları, Hidroelektrik Santral İnşasına Katılım,

  • Mühendislik ve İnşaat Yönetimi Şirketleri, Kalite Tetkikçileri, Maliyet/Zaman Takvimi Yönetimi ve Önemli Projelerde Yüksek Standartla Kalite Kontrol.


Nükleer santral projeleri, teknolojik gelişme ve yüksek kalite standartları gerektirdiğinden, termik santral projeleri, düşük-basınç tankları gibi önceki tecrübeleri ulusal katılımcı adaylarının yeterli olup olmadıklarının belirlenmesi için bir kriter olarak değerlendirmek mümkündür.

İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi

Vasıflı ve yetenekli personel nükleer santrallerin güvenliği ve güvenilirliği için hayati önem taşımaktadır. Proje öncesi ve ilk uygulama aşamalarında, nispeten az, 50 ila 100 arasında, fakat çok yüksek seviyede kaliteli profesyonele ihtiyaç duyulmaktadır. İnsan kaynakları ihtiyacı santrali kurmaya yönelik taahhütler yapıldıkça güçlü bir şekilde yükselmeye başlayacaktır. İmalat ve inşaat faaliyetleri, diğer aşamalara göre en yüksek insan kaynağı ihtiyacı gösteren aşamalardır ve 5000 civarında çalışana ihtiyaç duymaktadır. Bunlardan %85’i teknisyen ve zanaatkarlardan oluşacaktır. Tasarım ve inşaat aşamalarında, özellikle proje yönetimi ve proje mühendisliği konularında olmak üzere profesyonellere ihtiyaç duyulacaktır. Son olarak, santralin işletmesi ve bakımı için 200 ile 300 arası personel gerekmektedir. Bütün bunlara ilave olarak, destek hizmetleri sunmak amacıyla de personele ihtiyaç duyulacaktır. Bu destek hizmetleri arasında nükleer enerji programının planlanması ve koordinasyonu, lisanslama ve denetleme, yakıt çevrimi faaliyetleri, araştırma ve geliştirme, eğitim ve öğretim bulunmaktadır.

Yüksek düzeyde vasıflı ve tecrübeli insan kaynaklarının doğru zamanlarda temin edilebilmesi için, sağlanması gereken önemli şartlar aşağıda listelenmiştir:

  • İnsan kaynakları ihtiyacının erken aşamalarda ve tam anlamıyla iyi anlaşılması,

  • İnsan kaynakları geliştirme programının dikkatli ve detaylı bir şekilde planlanması,

  • Bu programın etkin bir şekilde uygulamaya konması,

  • Uygun bir personel yönetimi politikasının uygulanması.

Santral sahibi, lisanslama otoritesi gibi nükleer enerji programına doğrudan dahil olmuş organizasyonlar vasıflı mühendislere ve teknisyenlere ihtiyaç duyacaktır. Bu kuruluşlar kendi personeline eğitim sağlama sorumluluğuna sahiptir. Ulusal katılım hedeflerini tutturabilmek amacıyla, yerel sanayi ve teknik destek organizasyonları da mühendis, teknisyen ve diğer vasıflı işçilere gereksinim duyacaktır. Bu amaçla, personele gerekli iş-başı tecrübesi sağlayacak eğitim merkezlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Tedarikçi ülke ile UAEA’nın teknik İşbirliği programları da dahil olmak üzere uluslararası programlar yardımıyla ikili eğitim programlarının oluşturulması da gerekmektedir.

Kapsamlı bir insan kaynakları geliştirme programının nükleer enerji programının bütünleşik bir parçası olması ve ulusal katılım politikaları ile tutarlı bulunması önem taşımaktadır. Aşağıda belirtilenlerin öneminin yeterince kavranmış olması gerekmektedir:

  • İnsan kaynakları geliştirme çalışmaları uzun vadeli faaliyetlerdir ve proje-bazlı olma yerine program-bazlı olmalıdır. Nükleer enerji programına yönelik yüksek düzeyde vasıflı insan kaynaklarını yetiştirebilecek bağımsız bir ulusal insan kaynakları geliştirme kapasitesine sahip olabilmek için 10 ile 15 yıl arası bir süreye ihtiyaç duyulmaktadır.

  • İnsan kaynakları geliştirme büyük bir yatırım gerektiriyor gibi görünse de, bu alana yapılacak yatırımın maliyeti aslında bütün nükleer programa yapılacak yatırımın maliyeti yanında çok küçük kalmaktadır.

Hükümetin uzun vadeli stratejik rolü olarak, üniversiteler, sanayi ve araştırma enstitüleri arasındaki eğitim ağlarına ve köprülerine destek sağlaması tavsiye edilmektedir. Üniversiteler, sanayi ve araştırma enstitüleri arasında bileşik programlar içeren yerleşik bir çatı üzerine çalışmalar yapmak bu amaca hizmet etmenin bir yoludur. Aynı zamanda sanayi, üniversiteler ve araştırma enstitüleri arasında aynı amaca hizmet eden yatırımlar yapmak da bir başka yol olarak görülmektedir.


Uluslararası İlişkiler Politikası

Nükleer enerji programları çoğu zaman diğer ülkeler ve uluslararası enstitülerle işbirliği halinde uygulamaya konmaktadır. Program birçok donanım ve yazılıma ihtiyaç duyacağından, ülke kendi imkanları ile uygulama ve geliştirme seçeneğine başvursa bile diğer ülkelerle işbirliğine gitmek büyük önem taşımaktadır.

Başkalarıyla işbirliğinin en kolay yolu programın ulusal katılımcıları ve yabancı tedarikçiler arasında imzalanan ticari sözleşmeler yoluyla olanıdır. Bu tür sözleşmeler ticari ürünlerin doğrudan transferinin yanı sıra, teknoloji transferi de içermektedir. Bu alıcı ülke ile tedarikçi ülke arasında imzalanacak ikili işbirliği anlaşmalarıyla daha da kolay hale gelebilmektedir. İkili anlaşmalara, ekipmanların üçüncü ülkelere transferi ve nükleer malzemelerin fiziksel korunması, sorumluluklar ve sigorta gibi nükleer enerji programlarına has koşullar gerektikçe eklenmektedir. Özellikle, nükleer silahsızlanma anlaşmasına taraf olma gibi nükleer silahsızlanma rejimine güçlü bağlılık uluslararası pazara serbest erişim için bir şart olarak getirilmektedir. Bütün bunlar ayrıca UAEA ile nükleer faaliyetlerin ve kurulacak tesislerin denetimine yönelik bir anlaşmanın imzalanması sonucunu doğurmaktadır.

Dünyada lisanslama ve denetleme otoriteleri ve nükleer santral işleten şirketler tarafından “nükleer güvenlik kültürü” konusuna yoğun bir ilgi gösterilmektedir. Dolayısıyla Dünya Nükleer Santral İşleten Kuruluşlar (WANO) çatısı altında buluşan santral işletmecileri bu konuda işbirliği çalışmaları gerçekleştirmektedir. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), düzenlediği bağlayıcı toplantılar, yayınladığı standartlar, danışmanlık ve uzmanlık hizmetleri, karşılıklı tecrübe ve bilgi değiş tokuşu gibi araçlar vasıtasıyla küresel nükleer güvenlik kültürüne katkıda bulunmaktadır. UAEA aşağıda listelenen çeşitli yaklaşımları ve uygulamaları desteklemek suretiyle nükleer güvenliğe yönelik sıkı standartların bulunmasını garanti altına almaktadır.

  • Ulusal sınırları aşacak ve bir başka ülke için önemli radyolojik güvenlik tehlikesi oluşturabilecek salınım potansiyeline sahip nükleer kazaları bildirilme sisteminin kurulmasını sağlamak,

  • Nükleer kazalar ve radyolojik acil durumlar sırasında hızlı yardım ve desteği kolaylaştırmak amacıyla üye ülkeler ve UAEA arasında işbirliğine yönelik uluslararası çatıyı oluşturmak,

  • Ülkeleri kendi topraklarında; karayolları, demiryolları, denizyolları ve havayolları ile uluslararası nükleer madde taşınması sırasında nükleer maddelerin fiziksel korunmasını sağlamaya zorlamak,

  • Ülkeleri, nükleer santrallerinde temel güvenlik prensiplerini takip etmeye zorlamak.

UAEA’nın organize ettiği uluslararası uzmanlar tarafından sunulan danışmanlık, tavsiye ve emsal değerlendirmesi gibi hizmetler, nükleer santral işletmecilerine ve lisanslama otoritelerine dünya çapında nükleer güvenlik deneyimlerini kendi ülkelerine çekme olanağı sağlamaktadır. UAEA’nın hizmetleri arasında aşağıdaki uzman grupları çalışmaları bulunmaktadır:

  • İşletme Güvenlik Gözden Geçirme Takımları (OSART): Santral işleten firmalara güvenlik performansını güçlendirme yönünde tavsiyeler ve öneriler sağlamaktadır,

  • Güvenlik Açısından Önem Taşıyan Olayları Değerlendirme Takımı (ASSET): Nükleer santrallerin işletilmesi sırasında meydana gelen olayların kapsamlı değerlendirmesi konusunda çalışmalar gerçekleştirmektedir,

  • Organizasyondaki Güvenlik Kültürünü Değerlendirme Takımı (ASCOT): Doğrudan güvenlik kültürünü hedef alacak şekilde destek sunmakta, güvenlik kültürü kavramı, nasıl geliştirildiği, nasıl değerlendirildiği hususlarının daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla seminer hizmetleri vermekte, böylece santral çalışanlarının kendi performans değerlendirmelerini yapabilir hale gelmelerinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Bütün bu hizmetler uluslararası uzmanların tecrübelerinin paylaşılması ve nükleer enerji santrallerinin güvenli işletilmesinin sağlanması için en maliyet-etkin yöntemi oluşturmaktadır.


Tablo 7. Nükleer Enerji Programı ile İlgili Uluslararası Kuruluşlar

 

Alan

 

 

Kuruluş

 

Nükleer Silahsızlanma ve Nükleer Malzemelerin Korunması

  • Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması (NPT),

  • Latin Amerika’da Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması (Tlatelolco Anlaşması),

  • Afrika Nükleer Silahlardan Arınmış Bölge Anlaşması ( Pelindaba Anlaşması),

  • Güney Pasifik Nükleer Silahlardan Arınmış Bölge Anlaşması (Rarotongo Anlaşması),

  • Güneybatı Asya Nükleer Silahlardan Arınmış Bölge Anlaşması (Bangkok Anlaşması),

  • Nükleer Malzemelerin Muhasebesi ve Kontrolü için Brezilya-Arjantin Ajansı (ABACC),

  • Nükleer Silahların Önlenmesine Yönelik Arjantin, Brezilya, ABACC ve UAEA arasından imzalanan Anlaşma,

  • UAEA ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) Arasında İmzalanan Doğrulama/Sınama Anlaşması,

  • Atmosferde, Dış Uzayda ve Su Altında Nükleer Silahların Test Edilmesini Yasaklama Anlaşması,

  • Nükleer Malzemelerin Fiziksel Korunması Konvansiyonu.

Tazminat ve Sigorta

  • Nükleer Hasarlara Karşı Halkın Tazminine Yönelik Viyana Konvansiyon,

  • Nükleer Enerji Ananlında Üçüncü Şahısların Tazminine Yönelik Sorumluluğu Konu Alan Paris Konvansiyonu,

  • Paris Konvansiyonuna Bir Ek Niteliğinde Brüksel Konvansiyonu,

  • Viyana ve Paris Konvansiyonlarının Uygulanmasına Yönelik Birleşik Protokol,

  • Nükleer Hasalara Karşı İlave Tazmini Konu Alan Konvansiyon,

  • Nükleer Malzemelerin Deniz Üzerinden Taşınması Alanında Halkın Tazminine Yönelik Konvansiyon.

Güvenlik ve Çevre

  • Nükleer Güvenlik Konvansiyonu,

  • Kullanılmış Yakıt Yönetimi ve Radyoaktif Atık Yönetimini Güvenliği Konularında Birleşik Konvansiyon,

  • Nükleer Kazaların Erken Bildirimi Konvansiyonu,

  • Nükleer Kazalar ve Radyolojik Acil Durumlar Oluştuğunda Yardım/İşbirliği Konvansiyonu,

  • Atıkların ve Diğer Maddelerin Atılmasıyla Denizlerin Kirlenmesinin Önlenmesi Konvansiyonu (Londra Konvansiyonu),

  • Deniz Yaşamının Güvenliği için Uluslararası Konvansiyon,

  • Radyoaktif Atıkların Sınır Ötesi Uluslararası Hareketine Yönelik Uygulama Kuralları.

Bölgesel Kalkınma

  • Nükleer Bilimler ve Teknoloji Alanlarında Araştırma, Geliştirme ve Eğitim için Afrika Bölgesel İşbirliği Anlaşması (AFRA),

  • Latin Amerika ve Karaiblerde Nükleer Bilim ve Teknolojinin Teşvik Edilmesi için İşbirliği Anlaşması (ARCAL),

  • Asya ve Pasifik Bölgelerinde Nükleer Bilimler ve Teknoloji Alanlarında Araştırma, Geliştirme ve Eğitim için Bölgesel İşbirliği Anlaşması (RCA).

 


Tablo 8. Güvenlikle İlgili Konvansiyonların Temel Özellikleri

Konvansiyon (yürürlüğe girme yılı)

Temel Özellikleri

Nükleer Kazaların Erken Bildirimine Yönelik Konvansiyon (1986)

  • Başka ülkeler için önemli radyolojik etkilere ve potansiyel uluslararası sınır ötesi emisyonlara neden olacak nükleer kazalara karşı bir bildiri/uyarı sisteminin oluşturulmasını kapsamaktadır,

  • Ülkelerin, kendi sınırları içinde oluşacak kazaların zamanlarını, konumlarını, radyoaktif madde salınım miktarlarını ve durumu değerlendirmek için gerekli hayati verileri bildirmelerini gerektirmektedir,

  • Bildirme etkilenecek ülkelere ya doğrudan ya da UAEA aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.

Nükleer Kaza veya Radyolojik Acil Durum Söz Konusu Olduğunda Yardım/İşbirliği Konvansiyonu (1986)

  • Nükleer kazalar ve radyolojik acil durumlar meydana geldiğinde yardım ve desteği kolaylaştırmak amacıyla üye devletler ve UAEA arasında uluslararası işbirliği çatısının oluşturulması amaçlanmaktadır,

  • Üye devletlere, destek amacıyla kullanılabilecek uzman, ekipman ve diğer malzemeleri UAEA’ya bildirme zorunluluğu getirmektedir,

  • Talep olduğunda her üye devlet talep edilen yardımı sağlayıp sağlamayacağına ve ayrıca bu yardımın kapsam ve şartlarına karar verecektir.

Nükleer Malzemelerin Fiziksel Korunması Konvansiyonu

(1987)

  • Sözleşmeyi imzalayan devletleri nükleer malzemelerin uluslararası taşınması sırasında, kendi topraklarında, gemilerde veya kargo uçaklarında fiziksel korunmayı sağlamaya zorlamaktadır,

  • Çalıntı nükleer malzemelerin korunması, yeniden kazanılması ve iade edilmesi ve nükleer malzemelerle ilgili suç işleyen insanlara karşı uygulanacak cezai yaptırım konularında uluslararası işbirliğinin sağlanabilmesi için uygun çatının oluşturulmasını amaçlamaktadır.

Nükleer Güvenlik Konvansiyonu

(1996)

  • Üye devletleri nükleer enerji santrallerinde temel güvenlik prensiplerini uygulamaya ve periyodik olarak düzenlenen konferansta söz konusu güvenlik uygulamalarını rapor etmeye zorlamaktadır.

Kullanılmış Yakıt ve Kullanılmış Yakıt Yönetim Güvenliği Konvansiyonu

 

  • Taraf olan devletleri yasal ve lisanslama iskeletini oluşturmaya; güvenlik için yeterli kaynakları sağlamaya;  yeterli düzeyde kalite temini, radyasyonda korunma ve acil durumlara karşı hazırlık programları uygulamaya; sınır ötesi taşımacılık da dahil olmak üzere kullanılmış yakıt ve radyoaktif atık yönetiminin güvenliği için uygun ulusal önlemleri almaya; denk uzmanların gözden geçirmesi toplantılarında alınan tedbirleri düzenli olarak rapor etmeye zorlamaktadır,

  • İmzaya 1997 yılında açılmıştır.



Bölgesel Politikalar

Bir bölgede komşu ülkeler arasındaki bölgesel işbirliği, ülkeler için kaynakların paylaşımı ve dolayısıyla nükleer enerji programının daha etkin geliştirilmesine katkı sağlamak suretiyle doğrudan faydalı sonuçlar ortaya çıkartabilmektedir.

Kaynakların Paylaşımı

Komşu ülkelerle birbirlerine destek verecek şekilde ulusal kaynakların paylaşımını değişik şekillerde gerçekleştirebilmektedir. Elektrik şebekelerini birbirine bağlanmasını, santral hizmet tesisleri ve eğitim enstitüleri gibi ortak nükleer tesislerin paylaşılmasını iyi örnekler arasında saymak mümkündür.

Bölgesel elektrik şebekesinin entegrasyonu katılımcı ülkelere elektrik arz güvenliğinin artması, arz güvenilirliğinin iyileşmesi ve santrallerin işletilmesinin daha ekonomik hale gelmesi gibi faydalar sağlayabilmektedir. Şebekelerin entegrasyonu işbirliği halinde hazırlanmış bir üretim genişleme planına ihtiyaç göstermektedir. Çok daha geniş bir tecrübe mevcut bulunacağından böyle bir planlama çalışmasını gerçekleştirmek daha da kolay olacaktır. Entegrasyon aynı zamanda her bir ülke şebekesinin müsaade edeceği en yüksek ünite büyüklüğü kapasitesinin artmasına da sebep olabilecektir ve bu nükleer enerji gelişimi için çok önemli bulunmaktadır. Eğer bölgede birden fazla ülkede nükleer santral bulunmaktaysa, santralin bakımı, onarımı ve yedek parçalar gibi hizmetlerinin olabildiğince paylaşılmaya çalışılmasının bariz avantajları bulunmaktadır. Ayrıca, kullanılmış yakıt ve nükleer atıklar için birleşik saklama tesisi kurulması, kıt kaynakların etkin yönetimine ve nükleer enerjiye halkın bakış akışının iyileşmesine katkı sağlayabilmektedir.

Eğer bir bölgedeki ülkeler kendi araştırma-geliştirme kapasitelerini ve insan kaynakları geliştirme programlarını birleştirirlerse, bu da somut faydalar ve altyapı geliştirme çalışmalarında tasarruf sağlayabilmektedir. Örneğin, uzun vadeli enerji güvenliği endişelerine cevap verecek şekilde (deniz suyunun tatlılaştırılması, bölgesel ısıtma gibi amaçlarla küçük ve orta güç seviyesindeki reaktörler de dahil olmak üzere) gelecek nesil ileri nükleer reaktörleri geliştirme çalışmaları dikkate alınmaya değer bulunmaktadır.

Ortak Anlayış Üzerine İşbirliği

Ülkeler arasında nükleer güvenlik ile ilgili hususlarda yakın işbirliği, kaza ve acil durum planlarının koordinasyonunda bilgilere hızlı erişim imkanı sunabilecek, böylece santralın işletilmesinde güvenlik açısından bazı ek teminatlar sağlanmasına yardım edebilecektir. Ayrıca güvenlik problemlerinin çözümünde diğer ülkelerdeki uzmanlara ve araştırma-geliştirme olanaklarına erişimde de sağlanabilmektedir. Asit yağmurları gibi çevresel kirliliğin sınır ötesi etkileri dünya üzerindeki birçok bölgeyi etkilemektedir. Ülkeler arasında sıkı işbirliği çevresel kirliliğin değerlendirilmesi ve emisyonların azaltılması çabalarına yardım edebilmektedir.

Nükleer enerjide ortak anlayış üzerine bölgesel işbirliği konusunda verilebilecek en güzel örnek EURATOM gibi oluşumlardır. EURATOM deneyiminden kazanılan tecrübenin incelenmesi sonucunda başarılı bir bölgesel işbirliği için aşağıdaki şartların önem taşıdığı belirlenmiştir:

  • İşbirliğinin bölgenin politik ve ekonomik amaçları ile tutarlı olmalıdır,

  • Bütün üyeler için görünür faydaları bulunmalıdır (ekonomik, politik ve teknik),

  • Hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için mevcut bir uluslararası rejim bulunmamalıdır.

EURATOM gibi işbirliği oluşumlarında ayrıca, koordineli bir şekilde yürütülen araştırma-geliştirme faaliyetleri ve güven oluşturulmasına katkı gibi bölgesel işbirliği kavramları için referans olarak not edilebilecek önemli ve eşsiz özellikler bulunmaktadır. Üye ülkelerde kurulmuş farklı araştırma-geliştirme merkezleri arasında malzeme ve teknoloji transferinin prensipte serbest olduğu ve bütün üye ülke araştırmacılarına tesislere ve nükleer malzemelere eşit erişimlerinin sağlandığının not edilmesi önem taşımaktadır. Ayrıca, EURATOM özellikle Fransa ve Almanya arasında olmak üzere bir zamanlar çatışma halinde bulunan üye devletler arasında bölgesel kaygıların azaltılmasına önemli katkı sağlamaktadır.


Kaynaklar

 

  1. INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Guidebook on the Introduction of Nuclear Power, Technical Reports Series No. 217, IAEA, Vienna (1982).

  2. INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Choosing the Nuclear Power Option: Factors to be Considered, IAEA, Vienna (1998).

  3. INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Expansion Planning for Electrical Generating Systems: A Guidebook, Technical Reports Series No. 241, IAEA, Vienna (1984).

  4. OECD/NEA, Nuclear Power in Competitive Electricity Markets (2000).

  5. INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Developing Industrial Infrastructures to Support a Programme of Nuclear Power: A Guidebook, Technical Reports Series No. 281, IAEA, Vienna (1988).

  6. OECD/NEA, Infrastructure for Nuclear Energy Deployment: Proceedings of an NEA Workshop, Paris, France (1996).

  7. INTERNATIONAL ATOMIC ENERGY AGENCY, Energy and Nuclear Power Planning in Developing Countries, Technical Reports Series No. 245, IAEA, Vienna (1985).

 

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Teknik Raporlarından ve Kore Atom Enerjisi Araştırma Enstitüsü (KAERI) Eğitim Dokümanlarından Tercüme Eden ve Düzenleyen: Benan BAŞOĞLU