Maddeden Gelen Enerji
Kömür,
doğal gaz gibi fosil yakıt kaynakları yandıklarında bir
daha yakıt olarak kullanılamazlar. Nükleer yakıt tam
tersine, nükleer santrallerde yaklaşık 3-4 yıl boyunca
yakıldıktan sonra bile yeniden işleme tesisleri
sayesinde defalarca kullanılabilmektedir. Nükleer
santralde, enerji ana olarak uranyum-235 izotopundan
elde edilmektedir. Halbuki nükleer santrala yakıt olarak
yüklenen uranyum'un sadece %3-5 arasındaki kısmı
uranyum-235'den oluşmaktadır. Geri kalan %95'den fazla
bölümü uranyum-238 izotopundan oluşmaktadır.
Yakıtta coğunluğu oluşturan uranyum-238'un bir kısmı uranyum-235'în bölünmesi sonucunda ortaya çıkan nötronları yutarak plütonyuma dönüşmektedir ve bu işlem nükleer santrallerde normal enerji üretimi sırasında meydana gelmektedir. Plütonyum da aynen uranyum-235 gibi nükleer yakıt olarak kullanılabilen bir malzemedir. Hatta oluşan plütonyumun bir kısmı aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi nötron yutarak bölünmekte ve enerji üretimine katkıda bulunmaktadır. Bir kısmıda yakıtın içinde birikerek kullanılmış yakıtla beraber dışarı alınmaktadır.
Güç üretimi sırasında aşağıdaki şekilde de görüldüğü gibi uranyum-238'in yaklaşık %2'si plütonyuma dönüşmekte, bununda yarısı bölünme tepkimesine uğrayarak enerji üretimine katkıda bulunmaktadır. Geride kalan plütonyum ise santralden çıkartılan kullanılmış yakıtın içinde kalmaktadır. Ayrıca uranyum-235'in hepsi yanmamakta, yaklaşık %1'lik bir bölümü de kullanılmış yakıtın içinde artık olarak kalmaktadır. Aşağıdaki şekilde de görüldüğü gibi kullanılmış yakıtın yaklaşık %97'si kurtarılıp yeniden kullanılabilen faydalı atomlardan oluşmaktadır.
Hem
plütonyum'u hem de uranyumu kimyasal yöntemler
kullanarak kullanılmış yakıttan ayırmak mümkün
olmaktadır. Bu amaçla yeniden işleme tesisleri
kurulmuştur. Kullanılmış yakıttan ayrıştırılan plütonyum
ve uranyum karışık oksit yakıt (MOX) yapımında
kullanılabilmektedir. Bu nedenle yeniden işleme
tesisilerini yerli yakıt kaynaklarının üretildiği
tesisler olarak düşünmek mümkündür.
Kullanılmış yakıtın yeniden-işlenmesi ilk olarak 1940 yılında ABD'nin Hanford tesisilerinde başlamış ve kilogramlar miktarında Plütonyum askeri amaçlarla Uranyum'dan ayrılmıştır.
Yeniden-işleme tesisi teknolojisi gizli tutulduğundan günümüzde sınırlı sayıda ülkede yeniden işleme tesisi bulunmaktadır. Bunun nedeni yeniden-işleme yardımıyla kazanılabilecek plütonyumun nükleer silah imal etmek amacıyla kullanabilmesidir.
Yeniden işleme teknolojisine sahip olan ülkeler arasında Almanya, Arjantin, Belçika, Fransa, Hindistan, İtalya, Japonya, İngilitere ve Rusya bulunmaktadır. Bunlar arasında Fransa'daki La Hague, İngiltere'deki Sellafield ve Rusya'daki MAYAK tesisileri büyük çaplı olup ticari olarak kullanılmaktadır. Japonya, Rokkasho-mura'da inşa edilen ticari ölçekteki yeniden-işeleme tesisinin deneme işletmesine 2006 yılında başlanmıştır. Hindistanda'da ticari ölçekte bir tesis Kalpakkam'da inşa halinde bulunmaktadır. Ticari yeniden-işleme hizmetlerinde Fransa dünya lideri konumunda bulunmaktadır.
Yeniden İşleme Tesisleri
Kullanılmış yakıtın içindeki uranyum ve plütonyumun ayrıştırılması bir dizi işlem gerektirmektedir. Ayrıştırma işlemi için bugüne kadar birçok farklı yöntem geliştirilmiştir. Bu yöntemlerden birçoğuna ticari ilgi gösterilmemiştir. Sadece PUREX adı verilen yöntem yoğun bir şekilde geliştirilmiş ve günümüzde ticari amaçla kullanılan yegane ayrıştırma yöntemi haline gelmiştir. PUREX yönteminde kullanılmak üzere "değdirici (kontaktör)" adı verilen düzeneklerin geliştirilmesi de gerekmiştir. Uranyum ve plütonyum ayrıştırıldıktan sonra kullanılmış yakıtın geride kalan kısmı, yüksek seviyeli atık olarak nitelenmekte ve sabit hale getirmek amacıyla camlaştırılmaktadır.
Kullanılmış yakıt yeniden-işlenmesi için farklı teknolojiler kullanılmaktadır. Tipik bir yeniden-işleme işlemler dizini aşağıda gösterilmiştir.
1.
Kullanılmış Yakıtın Kabulü ve Saklama
Nükleer santrallerden çıkan kullanılmış yakıt, nükleer
santral sahasında bulunan su ile dolu bekletme
havuzlarının içerisinde belirli bir süre
bekletilmektedir. Daha sonra özel taşıma kaplarına
konarak yeniden işleme tesisine getirilmektedir.
Yeniden işleme tesisine kabul edilen kullanılmış yakıt, taşıma kaplarının içerisinden çıkartılarak yine su ile dolu havuza alınmakta ve belirli bir süre daha bekletilmektedir. Kullanılmış yakıtın her iki havuzun içinde (santral sahasında ve yeniden işleme tesisinde) toplam 4 yıl boyunca bekletilmesi gerekmektedir. Böylece kullanılmış yakıtın ışınım (rasyasyon) seviyesi azalmakta ve yeniden işleme faaliyetlerine hazır hale gelmektedir.
2. Kesme
Bekletme havuzunda ışınım (radyasyon) seviyesi azalan
yakıt çubukları havuzun üzerine kurulmuş taşıma vinçleri
yardımıyla havuzun içinden çekilip dışına
çıkartılmaktadır. Vinçler kullanılmış yakıtı kalın
betonarma duvarların içindeki bir hücreye taşımaktadır.
Bu hücre içindeki kesme aygıtı yardımıyla yakıt
çubukları 3-4 cm'lik parçalar halinde kesilmektedir.
Kesme işlemi tamamen uzaktan kumanda ile yapılmaktadır.
3. Eritme
Küçük parçalar halinde kesinen yakıt çubukları kalın
duvarlı paslanmaz çelikten yapılmış bir kabın içinde
bulunan kaynar nitrik asidin (NHO3) içine atılarak
eritilmektedir. Çubukların içindeki seramik oksit yakıt
nitrik asidin içinde erimekte ve nitrat çözeltisi
oluşturmaktadır.
Yakıt borusu (dış iskelet) metal parçaları ise erimemekte ve ayrıştırılarak durulanmaktadır. Diğer katışkılar merkezkaçlı bir döner aygıt yardımıyla ayrıştırılmaktadır. Özel varillere doldurulan bu parça ve katışkılar güvenlik tedbirleri altında saklanmaktadır.
4. Birinci Ayrıştırma
Kullanılmış yakıtın nitrik asitte eritilmesi sonucunda
oluşmuş çözeltide Uranyum ve Plütonyum çok yüksek
oksitlenme düzeyinde, yani Plütonyum 4 elektronunu
(Pu4+), Uranyum ise 6 elektronunu kaybetmiş durumda
(U6+) bulunmaktadır. Bu çözelti ilk ayrıştırma
basamağına girmektedir. Bu basamakta kullanılmış yakıt
sulu çözeltisi, gazyağı ile karıştırılmış tributyl
phosphate (TBP) adıyla bilinen organik çözücü madde ile
temas ettirilmektedir. Bu temas sırasında sulu çözelti
içindeki Uranyum ve Plütonyum (+6 ve +4 değerliliğe
sahip olduklarından) organik çözücü maddeyi tercih
etmekte ve organik çözücü maddeye (TBP-gazyağı
karışımına) geçmektedir. Geri kalan bölünme ürünleri ve
aktinitler sulu çözelti içinde kalmaktadır. Böylece
uranyum ve plütonyum diğerlerinden ayrıştırılmış
olmaktadır. Bu yönteme çözenle ayrıştırma (solvent
extraction) adı verilmektedir.
5. İkinci Ayrıştırma
TBP+gazyağı karışımına geçen uranyum ve plütonyum
nitrat, içinde indirgeyici (hidrazin) bulunan sulu
çözelti (nitrik asit) ile temas ettirilmektedir.
İndirgeyici madde Plütonyumu Pu4+ seviyesinden Pu3+
seviyesine indirgemektedir (plütonyumun değerlilik
seviyesini IV'den III'e indirgemektedir). Plütonyum Pu3+
haliyle organik çözelti içinde çözünür olmaktan çıkmakta
ve sulu çözeltiye karışmaktadır. Böylece Uranyum organik
madde içinde kalırken, Plütonyum sulu çözeltiye geçerek
ayrışmaktadır.
Organik çözelti içinde kalan Uranyum ise seyrelmiş
nitrik asit çözeltisi ile temas ettirilerek organik
madde içinden çekilmektedir. Böylece Uranyum ve
Plütonyum TBP+gazyağı karışımından ve birbirlerinden
ayrıştırılmış olmaktadır.
6. Saflaştırma
Bu aşamada Uranyum ve Plütonyum içinde kalan saflığı
bozan son kalıntılar, çözenle ayrıştırma yöntemi
tekrarlanarak ayrıştırılmakta, hem uranyumun hem de
plütonyumun saf hale gelmeleri sağlanmaktadır.
7. Kurutma
Bu aşamada Uranyum kurutulmakta, nitrik asitden
ayrıştırılmakta, uranyum diyoksite indirgenmektedir ve
sonuçta uranyum diyoksit tozu oluşmaktadır. Bu toz
nükleer yakıt üretiminde kullanılabilmektedir.
Plütonyumun ise uranyum ile karıştırılarak kurutulmakta, nitrik asitten ayrıştırılmakta ve diyoksite indirgenmektedir. Böylece uranyum ile plutonyum oksit karışımı olan karışık uranyum-plutonyum oksit (MOX) elde edilmektedir.
8. Ürün Saklama
Uranyum diyoksit ve uranyum-plütonyum karışık diyoksit
(MOX) yakıt imalatında kullanmak üzere ayrı ayrı
saklanmaktadır.
Yeniden İşleme Yöntemleri
Nükleer sanayide birçok farklı yeniden-işleme teknolojisi geliştirilmiştir. Bunlardan en eskisi Bizmut fosfatlı çökeltme adı verilen yöntem olup 1940'larda atom bombası projesini için Şikago Üniversitesinde geliştirilmiş ve 1945'de ABD Hanford tesislerinde uygulamaya konmuştur. O günden bu yana 30'a yakın yeniden işleme teknolojisi geliştirilmiştir. Bu teknolojileri iki farklı sınıfa ayrımak mümkündür. Birincisi sulu çözelti yöntemi, ikincisi ise ısıl-ayrıştırma yöntemidir. Aşağıdaki tablo bugüne kadar geliştirilen yeniden-işleme teknolojilerini listelemektedir. Bu teknolojilerden birçoğu yeterli düzeyde ticari ilgi görmediğinden dolayı terkedilmiştir.
Günümüzde
en yaygın olarak kullanılan sulu çözelti teknolojisi
sınıfına giren PUREX adı verilen çözenle ayrıştırma
(solvent extraction) yöntemidir. PUREX ingilizcesi
"Plutonium-URanium EXtraction" olan ve plütonyum-uranyum
ayrıştırma anlamına gelen kelimelerinin ingilizcesinin
baş haflerinden oluşan bir kısaltmadır.
PUREX yöntemi ve bu yöntemde türetilmiş çeşitlemeleri
günümüzde nükleer yakıtın işlenmesi için kullanılan
yegane yöntemdir. Bu yöntem ilk olarak Knolls Atom
Enerjisi Laboratuvarında tasarlanmış ve ilk örnek tesis
Oak Ridge Ulusal Laboratuvarında kurulmuştur. Günümüzde
Japonya, İngiltere, Fransa, Almanya ve Hindistan PUREX
yöntemiyle tesisler işletmektedir. Bu yöntemin en
belirgin özellikleri teknoloji olarak çok
geliştirilmişmiş bir düzeyde olması, ekonomik işletme
maliyeti ve işletilmesi sırasında oluşan atık hacminin
düşük olmasıdır.
PUREX yönteminde yakıt nitrat asit içinde eritilmekte ve
oluşan sulu çözeltinin yandaki şekilde de gösterildiği
gibi organik bir sıvıyla temas ettitilmesi
sağlanmaktadır.
Bu temas sonrasında sulu çözeltinin içinde bulunan uranyum ve plütonyum, organik çözeltiye geçmekte ve böylece kullanılmış yakıttan ayrıştırılmaktadır. Organik çözelti olarak en yaygın tercih edilen madde TBP (tributyl phosphate) maddesidir.
Değdirici (Kontaktor) Tasarımları
Yeniden işleme tesisleri için en önemli aygıtlardan
birisi değdirici (kontaktör) adı verilen aygıttır.
Değdiriciler kullanılmış yakıtın nitrik asit içinde
eriitilmesi sonucunda oluşmuş sulu çözelti ve organik
sıvıyı bir araya getirmeye yarayan aygıtlardır. Böylece
sulu çözelti ve organik sıvı arasında uranyum ve
plütonyum değiş tokuşu olmaktadır.
Bugüne kadar dört farklı çeşit değdirici (kontaktör)
tasarımı geliştirilmiştir. Bunlar darbeli kolonlar,
karıştırıcı-çökelticiler, püskürtme kolonları ve
merkezkaçlı kontaktörlerdir. Her farklı tasarımın
kendine has avantajları bulunmaktadır. Bu değdiriciler
hakkında daha fazla bilgi almak için aşağıdaki şekillere
tıklayınız.
DARBELİ KOLON TÜRÜ DEĞDİRİCİLER
Bu
tür değdiriciler ilk kez ABD'de Hanford ve Idaho
Falls'daki PUREX tesislerinde kullanılmıştır. Bu tür
değidiricilerde sulu çözelti düzeneğin altından girmekte
ve yukarı doğru hareket ederek üstünden çıkmaktadır.
Organik madde ise düzeneğinen üstünden girerek ters
yönde hareket etmekte ve düzeneğin altından çıkmaktadır.
Böylece her iki sıvı birbirlerine ters yönde hareket
ederken karşılaşmaktadır.
Bu tip değdiricilerde sıvılar üzerinde belirli aralıklarla hidrolik veya mekanik darbeler oluşturulmakta ve böylece sulu çözelti (hafif faz) ile organik maddenin (ağır faz) daha iyi temas etmesi sağlanmaktadır.
Dardebi kolonlar delikli levhalarla donatılmıştır. Bu delikli plakalar, her darbeden sonra sıvıları deliklerden geçmeye zorlamaktadır. Bu zorlama sayesinde her iki fazda deliklerden geçerken küçük damlacıklara ayrışmaktadır.
Böylece
temas için yüzey alanı artmaktadır, her iki faz
birbirleri daha iyi etkileşebilmekte ve bu etkileşme
sırasında plütonyum ve/veya uranyum alış verişi
gerçekleşmektedir.
Bu değdiricilerde darbeler kullanması sayesinde ayrışım işlemi için diğer düzeneklere oranla daha küçük boyutlu kolonlara ve sıvı muhteviyatına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu da ışınımdan korunmak için alınması gereken tedbirleri azaltmaktadır.
Darbeli kolonların ayrıştırma verimlerini organik madde
ve sulu çözeltinin akış hızlarını, darbelerin büyüklük
ve sıklıklarını, levhaların üzerinde deliklerin
geometrilerini değiştirmek suretiyle optimize etmek
mümkün olabilmektedir.
PÜSKÜRTME KOLONU (DOLDURULMUŞ KOLON)
Püskürtme
kolonları kullanılagelmiş değdiriciler arasında en basit
olanıdır. Ayrıca doldurulmuş kolon olarakda
adlandırılmaktadır. Bu tür değdiriciler yaklaşık 15
metre uzunluğa sahip olmaktadır.
Püskürtme kolonu değdiricilerde hafif faz olan kullanılmış yakıt nitrat çözeltisi kolonun altından girmekte ve yukarıya doğru hareket edip yukarıdan kolonu terk etmektedir. Ağır faz olan organik çözelti ise kolonun üstünden girmekte nitrat çözeltiden tam ters yönde hareket ederek kolonu alttan terketmektedir. Ağır ve hafif fazların bu ters yöndeki hareketleri sırasında nitrat çözelti içindeki uranyum ve plütonyum organik çözelti tarafına geçmekte, yani organik çözelti uranyum ve plütonyumu tutarak aşağıya doğru taşımaktadır.
Bu tür değdiricilerde hiçbir hareketli parça
bulunmamaktadır ve ayrıca işletilmeleri de oldukça
kolaydır. Fakat 15 metre gibi uzun boyutları olması
nedeniyle, büyük miktarda ışınımdan korunma zırhlarına
ihtiyaç duymaktadır (kullanılmış yakıt yüksek seviyede
ışınım içerdiğinden).
MERKEZKAÇ DEĞDİRİCİLER
Bu
tip değdiriciler, santralden çıkan yakıtın
yeniden-işlenmesi amacıyla kullanılan ilk değdirici
türüdür. Fakat güvenilirlik ile ilgili kaygılar
nedeniyle kullanımına devam edilmemiş ve teknolojinin
gelişmesi beklenmiştir. Günümüzde gelişen teknoloji ile
beraber yeterli güvenilirlik düzeyine ulaşmıştır. Merkez
kaç değdiricilerde hafif faz olan kullanılmış yakıt
nitrat çözeltisi ile ağır faz olan organik çözelti
değdiriciye girmekte daha sonra hareketli (dönen)
kanatlar, sabit bent ve deflektör levhalarla donatılmış
bölgede çok yüksek hızda döndürülmektedir. Böylece her
iki fazın etkin bir şekilde temas etmesi sağlanmaktadır.
Merkezkaç değdiriciler genellikle peşpeşe dizilmektedir.
Örneğin
Fransız Saint-Gobain Techniques Nouvelles adı şirketin
tasarımladığı Robatel değdiricilerde 8 adet değidirici
peşpeşe yerleştirilmiştir. Merkezkaç değidiricilerin
bazı avantajları bulunmaktadır. Bunlardan ilki, her iki
fazın temas halinde tutuldukları zamanın kısa olmasıdır.
Böylece ışınım yüzünden çözeltilerin uğradığı zarar en
alt düzeyde olmaktadır. Ayrıca işletme sırasında ihtiyaç
duyulan çözelti muhteviyatının küçük olması da bir diğer
avantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.
KARIŞTIRICI-ÇÖKELTİCİ DEĞDİRİCİLER
Karıştırıcı-Çökeltici
türü değdiriciler (kontaktörler), bir boru düzeneği ile
peşi sıra bağlanmış bir dizi karıştırma ve çökeltme
kaplarından oluşmuştur. Her karıştırıcı ve yatıştırıcı
çifti bir aşamayı oluşturmaktadır. Bu çiftlerden
genellikle 10 tanesi bir baştan bir başa dizilerek tıkız
sistemler oluşturulmaktadır. Organik ve sulu çözelti bu
düzenekte aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi karıştırıcı
bölümüne girmekte ve birbirleri ile ters yönde hareket
etmektedir. Karıştırıcının içindeki bir pompa veya
çalkalayıcı düzenek yardımıyla her iki faz bir ayara
getirmekte ve birbirleri ile temas etmeleri
sağlanmaktadır.
Bu
temas sırasında hafif faz olan sulu çözelti ile ağır faz
olan organik madde arasında Uranyum ve/veya Plütonyum
değiş-tokuşu gerçekleşmektedir.
Karıştırıcı-çökeltici düzenekleri yatay veya dikey olabilmektedir. Fakat yatay düzenekler daha yaygın olarak kullanılmaktadır.
Saptırıcı (deflektör) levhalar yardımıyla karıştırma sırasında bir önceki aşamanın çökelme bölümüne sıvıların kaçması engellenmektedir.
Sıvılar arasındaki yoğunluk farkı bu düzeneklerin çalışması için önem taşımaktadır. Çalışır haldeki bir düzenek elde edebilmek için TBP'nin yoğunluğu gazyağı gibi çözgenler kullanılarak azaltılmaktadır. Sulu çözeltinin yoğunluğu da erimiş tuzlar ve asitler yardımıyla ayarlanmakatdır.
Bu sistemler kolaylıkla uzaktan kontrol
edilebilmektedir. Fakat büyük miktarda ışınetkin olan
sıvı mahiyeti gerektirdiğinden, çok sıkı ışınımdan
korunma gerekleri ile donatılmaya ihtiyaç duyulmaktadır.