NÜKLEER ENERJİ DÜNYASI

Maddeden Gelen Enerji

OLKILUOTO-3 ERP PROJESİ

Olkiluoto; Finlandiya'nın batısında, Eurajoki şehrinde bulunan Bothnia körfezinin kıyısındaki  Olkiluoto adasında inşa edilmiş bir nükleer santraldır.  Finlandiya'da işletme halindeki iki nükleer santralden bir tanesidir.  Santral sahibi ve işletmecisi  Pohjolan Voima şirketinin bir alt kuruluşu olan Teollisuuden Voima (TVO)'dur.

Olkiluoto santralı; 2 adet her biri 860 MWe kurulu güce sahip Kaynar Su Reaktörü (BRW), bir adet halen inşaat halinde olan EPR türü reaktörden oluşmaktadır.

Bu sahada dördüncü ünitenin inşası için de Temmuz 2010 yılında inşaat lisansı verilmiş, fakat Eylül 2014'de hükümet tarafından bu proje durdurulmuştur. TVO'nun saha lisansı için gelecekte başvurma hakkı bulunmaktadır.

Olkiluoto 3

Olkiluoto sahasında 3. ünite ile ilgili çalışmalara Haziran 1998'de, Çevre Etki Değerlendirme raporunun TVO tarafından Olkiluoto ve Loviisa sahaları için Fin Ticaret ve Sanayii bakanlığına sunulması ile başlanmıştır.  Kasım 2000'de Fin Nükleer Enerji Yasasının bir şartı olarak Fin Hükümetine onay başvurusu gerçekleştirilmiştir. Bu onay süreci sırasında, yeni ünitenin toplumun geneli için fayda sağlayıp sağlamadığına, güvenlikle ilgili sıkıntılar bulunup bulunmadığına, santralın kurulacağı konum çevresindeki halk ve belediyelerin kabul durumlarına bakılmaktadır.  Yapılan incelemer sonucunda Ocak 2002'de Fin Hükümeti bu onayı vermiş, aynı yılın Mayıs ayında karar Fin meclisinden de onay almıştır.

Onayların alınmasının ardından, Eylül 2002'de TVO; 1000-1600 MWe kurulu güç aralığında kaynar su (BWR) yada basınçlı su (PWR) türünde bir santral ünitesi satın alınmasına yönelik uluslararası ihaleye çıkmıştır. Teklifler Mart 2003'e kadar toplanmış, yapılan ihale değerlendirmesi sonucunda 19 Aralık 2003 tarihinde Framatome ANP – Siemens AG konsorsimu ile 1600 MWe kapasiteli bir EPR model ünitesinin 3 milyar Avro'luk sabit fiyatla Olkiluoto sahasına anahtar teslim prensibi ile kurulması için sözleşme imzalanmıştır. Böylece Finlandiya son 15 yılda nükleer santral ünitesi siparişi veren ilk Avrupa ülkesi olmuştur. Olkiluoto 3'ün yapılan ilk planlara göre 2009 yılında devreye alınması amaçlanmıştır.

EPR

EPR üçüncü nesil Avrupa Basınçlı Su Reaktörü (PWR) olarak 1990'lı yıllarda Fransız reaktör imalatçısı Framatome, Fransız elektrik üretim şirketi Électricité de France (EDf) ve Alman Siemens tarafından geliştirilmeye başlanmıştır. Geliştirilme amacı, Avrupa'nın reaktör tasarımı güçlerini bir araya getirerek geleceğin güvenli ve ekonomik ileri tasarım Avrupa basınçlı su reaktörünü ortaya çıkartmaktı. Ana tasarım hedefleri olarak arttırılmış güvenlik özellikleri ve geliştirilmiş ekonomik performans belirlenmiştir. Bu amaçla Fransızların N4 modelini geliştirirken elde ettikleri tecrübe ile, Almanların KONVOI modelini geliştirirken elde ettikleri tecrübe bir araya getirilmiş, 1650 MWe'lik elektrik üretim gücüne sahip bir tasarım oluşturulmuştur.  EPR, bu devasa yüksek kurulu gücü elde edebilmek için 4 adet buhar üreteci döngüsüne sahip bulunmaktadır.

 

 

AREVA, EPR tasarımının çok güvenli olduğunu iddia etmektedir. Tasarım uçak çarpmasına dayanıklı olacak şekilde yapılmıştır. Ayrıca 0.3g'nin üzerinde deprem ivmelerine karşı dayanıklı olduğu da belirtilmektedir.  Acil durum kor soğutma 4 bağımsız sisteme sahip olacak şekilde tasarlanmış, acil durum sistemlerindeki yedeklilik geliştirilmiştir. Reaktör kabının altına yerleştirilmiş bir bölme yardımıyla, büyük kazalar sonrasında erimiş kor reaktörün hemen altında yakalanıp, soğutulabilmektedir. Böylece kor erime riski ve böyle büyük kazaların olası sonuçları büyük ölçüde azaltılmıştır.  Tasarıma eklenen aktif ve pasif sistemler yardımıyla ile güvenlik geliştirilmiş ve proses kontrolü daha da kolaylaştırılmıştır.

Bu tasarım hem normal %5 zenginlikte uranyum oksit yakıt, hem kullanılmış yakıttan kurtatılmış uranyum ve plütonyumdan imal edilmiş karışık oksit (MOX) yakıt kullanabilecek şekilde hazırlanmıştır. Reaktörün çevresindeki koruma kabuğu sızdırmaz olacak şekilde tasarlanmıştır. Toplam kalınlığı 2.6 metre olan iki katlı koruma kabuğu yapısı öngöröüşmüştür ve dış kabuk uçak çarpmalarına karşı koruma sağlamaktadır.  Olkiluoto 3 için EPR tasarım özellikleri aşağıdaki listede verilmiştir.

Proje Tarihçesi

19 Aralık 2003 tarihinde Framatome ANP – Siemens AG konsorsimu ile sözleşme imzalanmasının ardından, santral sahası ihaleyi kazanan konsorsiyuma teslim edilmeden önce; TVO tarafından ön saha çalışmaları yapılmıştır. Aralık 2003'de başlanan bu çalışmalar kapsamında reaktör sahasındaki ağaçların kesilmesi ve ulaşım için yolların yapılması bulunmaktadır. Bu çalışmalar TVO tarafından UMP Forest firmasına ihale edilmiş, UMP Forest firması bölgedeki 15 hektar ormanı asıl santral sahası için, 20 hektar ormanı da inşaat sırasında ortaya çıkan kaya ve toprağı saklamak amacıyla keserek santral sahası için yer açmıştır. Santral sahasına ulaşım yollarının yapılması işi Jalonen-Yhtiöt firmasına ihale edilmiştir. Santral sahasında hafriyat çalışmaları 28 Ocak 2004 tarihinde Maanrakennusliike E. Hartikainen Oy firmasına ihale edilmiştir. Hafriyat çalışmaları 2004 yılı sonunda tamamlanmış ve sahadan 500,000 metreküp kaya çıkartılmış, ayrıca 700 m su soğutma tünelleri açılmıştır.  Saha daha sonra yapılan planlara uygun bir şekilde hiçbir gecikme olmadan Areva NP-Siemens AG konsorsiyumuna 1 Şubat 2005 tarihinde teslim edilmiştir.

Santral için inşaat lisansı başvurusu Ocak 2004'de yapılmış, Şubat 2005'de, Fin Lisanslama Otoritesi STUK tarafından TVO'ya yeni bir nükleer santral ünitesi kurulması için inşaat izni verilmiştir. Lisanslama otoritesi STUK; verilen inşaat lisansına bazı şartlar eklemiştir. Bu şartlar arasında santral sistem ve yapılarının detaylı tasarımına devam edilmesi ve bunların inşaat aşamasında STUK'a sunulması, santral sistemlerine ait ön-denetim dokümanları için STUK'dan onay alınması bulunmaktadır.

Böylece; Olkiluoto 3, dünya üzerinde inşa edilmeye başlanan ilk EPR türü 3.nesil basınçlı su reaktörü (PWR) olmultur.

İnşaatın başlangıcında ana yüklenici, AREVA ve SIEMENS'in ortak kuruluşu olan AREVA-NP şirketi idi. Santralın reaktör binası inşası işi Fransız şirketi Bouygues Travaux Publics'e verilmiştir. Bu şirketin yanında birkaç yerli Fin şirketleri de bulunmaktadır. Türbin adası binası işi yine yanında birkaç yerli Fin şirketi olacak şekilde Alman Heitkamp GmbH'e ihale edilmiştir. 526 tonluk reaktör basınç kabının Japan Steel Works ve Mitsubishi Heavy Industries Japonya'da imal edilmesi öngörülmüştür. Bütün inşaat aşamaları için beton'un yerli firma Forssan Betonituote Oy tarafından karşılanmasına karar verilmiş ve bu firma santral sahası yakınlarına bir beton fabrikası kurmuştur. Santral temel beton kaidesi işi yine bir yerli firma olan Hartela Oy'a ihale edilmiştir.

İnşaat çalışmalarına kaya zeminin düzleştirilmesi ile beraber Haziran 2005'de başlanmıştır. Daha sonra 3 metre kalınlığında güçlendirilmiş temel kaide beton yapısının hazırlanması işine girişilmiştir. Bu iş sırasında, beton bileşiminde değişiklikler ve beton test numunelerinin birdenbire ortadan kaybolması gibi bazı uygunsuzluklar ortaya çıkmıştır. Bunu belirleyen TVO ve Hartela Oy'un konuyu gündeme getirmesi üzerine, Framatome ANP, kurulan beton fabrikasından beton alma işini 24 Ocak 2006 tarihinde durdurmuştur. 30 Ocak 2006 tarihinde yeniden başlatılan beton fabrikası, 6 Şubat 2006'da yeniden durdurulmuştur. Bütün bu olaylar üzerine Framatome ANP, bir dizi kısa ve uzun-dönemli düzeltici uygulamaların yapılmasına karar vermiş, bu uygulamalar TVO ve Fin lisanslama otoroitesi STUK tarafından onaylanmıştır. Bu önleyici faaliyetlerin uygulamaya alınmasının ardından, beton fabrikası TVO tarafından denetlenerek kısa vadeki önlemlerin uygulamaya alındığı doğrulanmıştır. 15 Mart 2006 tarihinde fabrikadan beton alınmasında yeniden başlanmıştır.

Bütün bu olaylar üzerine, Fin lisanslama otoritesi STUK, bir soruşturma başlatarak, alt-yüklenicilerin seçimi, öngörülen gereklere uyum ve işletme nezareti konularını incelemeye başlamıştır.

Mayıs 2006'da, inşaatta yaşanan kalite kontrol problemleri nedeniyle inşaatın 1 yıl geciktiği duyurulmuştur. Gecikmenin, alt yüklenicilerin nükleer santral inşası konusunda tecrübesiz olmasında kaynaklandığı açıklanmııştır. Bu gecikme AREVA NP için olumsuz sonuçlar doğurmuş, AREVA-NP, gecikmelerin Finlandiyalıların teknik dokümandasyonu ve tasarımı onaylama yaklaşımları nedeniyle gerçekleştiğini söylemiştir.

STUK soruşturmanın sonucunda 10 Temmuz 2006 bir rapor hazırlayarak, bu raporu kamuoyuna duyurmuştur. STUK'un raporu özetle aşağıdaki problemleri işaret etmiştir:

  • Santral temel kaide betonun imalatı ile ilgili sahada otorite sahibi sorumlu bir müdürün bulunmadığı,

  • Beton temini sürecine dahil olan taraflarda, beton kalitesinin güvenlik açısından önemi konusunda bir ortak bakış açısının bulunmadığı,

  • Beton tedarikçisi belirlenirken, nükleer santral inşaatlarına has özel kalite gereklerine ihale duyurularında yer verilmediği, tedarikçi seçimlerinde maliyet faktörlerinin belirleyici olduğu,

  • Beton imalatında görev alan personele, nükleer alan ve yaptıkları işin güvenliğe olacak etkileri ile ilgili eğitim verilmediği,

  • Beton temini sözleşmesinin bazı arayüzler ortaya çıkarttığı ve bu arayüzlerin düzgün bir şekilde yönetilmediği,

  • Kalite kontrol sırasında, tespit edilen sorunların giderilmesinde tarafların işi doğru yapacaklarına dair birbirlerine güvenmekle yetinildiği,

  • Beton karışım kompozisyonlarının belirlenmesinde kimlerin sorumlu olduğunun belirsiz olduğu, karışım kompozisyonlarınun tasarımı, imalatı ve kalite temini sırasında iletişim problemlerinin ortaya çıktığı,

  • Önceki aşamalarda beton imalatı işlerinde meydana gelen problemle ilgili etkin düzeltici faaliyetlerin zamanında uygulamaya alınamadığı,

  • Beton fabrikasında, onaylanmış beton kompozisyonu ve beton özelliklerine uyulmadığı,

  • Beton kompozisyonu ile ilgili kalite uygunsuzluklarına hemen anında ve açık bir şekilde çözüm getirilmediği,

  • Beton kaide inşaatında yaşanan kalite problemlerine, problemleri çözecek uygulamalara odaklanmak yerine suçu üzerine atacak kişiler arama şeklinde çare bulunmaya çalışıldığı.

91 günlük beton numunelerinin test edilmesi sonucunda, temel kaideden alınan numunelerin çoğunun beton mukavemeti sınıfı gereksinimlerii karşıladığı, sadece bir alanda gerekli mukavemet değerlerinin altında kaldığı belirlenmiştir. Fakat, zaman içinde betonun basınç dayanımının normal olarak artacağından dolayı, sonuç olarak temel kaidesinin basınç dayanımı gereklerini karşıladğına hükmedilmiştir. Temel kaidesinin dayanıklığı da değerlendirilmiş, karbonat ve klorürler ile ilgili gerekli dayanıklılığı sağladığı, fakat agresif kimyasal maddeler konusunda karşılamadığı belirlenmiştir. Bağlayıcı olarak yüksek miktarlarda kazan cürufu kullanıldığından, kimyasal direncin iyi olduğu, kaide yaşlandıkça, mukavemet ve yoğunluğunun daha da artacağı ve böylece kimyasal direncinin da artacağına karar verilmiştir (Beton korozyon riski önemli olduğu ve hidrasyon ısısının azaltılmasının gerektiği çevresel açıdan çok zorlayıcı koşullarda, beton kompozisyonuna bağlayıcı olarak kazan cüfuru eklenmektedir). Yinede, TVO, neme karşı ek bir önlem olarak, ilave bir beton tabakasının daha eklenmesini talep etmiştir.

Beton fabrikasının devrede olmadığı dönemlerde, türbin binası ile ilgili işlere ağırlık verilmiştir.

Aralık 2006'da, TVO inşaatın 18 ay gecikeceğini ve 2010-11 arasında tamamlanacağını açıklamıştır. AREVA 500 milyon Avro'luk maliyet artışını üzerine almayı planlamıştır.

Buhar üreteci, basınçlandırıcı, soğutucu suyu boru sistemleri ve soğutucu suyu pompaları Fransa'daki değişik tesislerde AREVA tarafından imal edilmiştir. İmalatlara 2004 yılında başlanmış, 4 adet buhar üreteci ve basınçlandırıcı santral sahasına Kasım 2009'da getirilmiştir. Bu reaktör bileşenlerinin imalatı sırasında birkaç problem yaşanmıştır. Aralık 2006'da TVO boru sistemleri ile ilgili bir bölümün yeniden dökülmesini istemiştir. Bunun sebebi olarak çelik tane boyutunun olması gerektiğinden daha büyük olması gösterilmiştir. İstenen tane boyutuna ulaşacak şekilde imalat yenilenmiştir. Bir başka kusur da STUK tarafından soğutma suyu kaynaklarının ön-imalatında belirlenmiştir. STUK denetçileri kaynaklarda mikro-çatlakların oluştuğunu gözlemlemiştir. Bu mikro çatlaklar taşlama ve kaynağın yeniden yapılması yardımıyla giderilmiştir.

Haziran 2007'de, Fin Radyasyon Güvenliği ve Nükleer Güvenlik Kuruluşu Säteilyturvakeskus, tasarım ve imalatta bir dizi güvenlikle alakalı kusurlar tespit etmiştir.

Ağustos 2007'de, reaktör binasının uçak çarpmasına karşı güçlendirilmesi için gerçekleştirilen inşaatta yaşanan problemler ve yeterli dokümantasyonun Fin yetkili kuruluşlarına zamanında iletilmesi ile ilgili sıkıntılar nedeniyle inşaatın 1 yıl kadar daha gecikeceği duyurulmuştur.

Eylül 2007'de, TVO en az 2 yıllık gecikme ve maliyetin %25'den fazla arttığını açıklamıştır. Maliyetin 1.5 milyar Avro'ya kadar artabileceği belirtilmiştir. Ekim 2008'de, daha fazla gecikme açıklanmış, böylece toplam gecikme 3 yıla çıkmış, santralın devreye alınma tarihi 2012'ye sarkmıştır. Bunun sonucunda taraflar gecikmelerin, maliyet artışlarının sorumluluğu konusunda yaşadıkları anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak amacıyla tahkime başvurmuştur.

İnşaat çalışmalarında ikinci büyük problemler öbeği, koruma kabuğunun çelikle astarlanması sırasında yaşanmıştır. Nükleer santrallarda beton koruma kabuğu çelik ile güçlendirilmektedir. Olkiluoto için bu güçlendirme işini Framatome ANP,  Babcock Noell Nuclear GmbH (BNN) firmasına vermiştir. BNN de imalat için Polonyalı Energomontaz-Polnoc Gdynia (EPG) firmasını alt yüklenici olacak tutmuştur. Nükleer santrallarda koruma kabuğunun her şart altında sağlam kalacak şekilde tasarlanması gerekmektedir.  EPR tasarımında koruma kabuğı çift katlıdır. Özellikle dış kabuk, çok kuvveli, çelikle güçlendirilmiş bir yapıdır, ve uçak çarpmalarına dayanacak şekilde tasarlanmıştır. İç koruma kabuğu iç çelik astar ağlarıyla örülmüş ön gerilmeli bir yapıdır. İç koruma kabuğu nükleer santral kazaları olduğunda, yüksek sıcaklık ve basınç altında bile görevini yerine getirilebilecek şekilde tasarlanmıştır. İç koruma kabuğunu 60 metre yüksekliğine ve 45 metre yarıçapa sahiptir.

Koruma kabuğunun içine yerleştirilen çelikler 6 mm-kalınlığında yapısal çelik çubuklarından ve plakalarından oluşmaktadır. Bunlar birbirlerine 30 derecelik dilimler halinde kaynaklanmaktadır. Kaynak işlemi tamamlandıktan sonra kaynak yerinin kumlanması ve kaplama malzemesi uygulanması gerekmektedir. Bu işlem mühendislik şirketinin atölyesinde gerçekleştirilmekte ve hazırlanan dilimler santral sahasına gemi ile getirilmektedir. Gemiye yüklenmeden önce 30 derecelik dilimler birbirine kaynaklanarak 180 derecelik dilimler oluşturulmaktadır. Dolayısıyla sahaya getirilen 180 derecelik dilimler, koruma kabuğundaki ilgili konuma getirilerek kaynakla birleştirilmekte ve 360 derecelik halkalar oluşturulmaktadır. Koruma kabuğu çelik astarı 9 adet 360 derecelik halkanın üst üste eklenmesi ile oluşturulmaktadır.

 

30 derecelik dilimler üretilmeye başlanmadan önce Polonyalı Energomontaz-Polnoc Gdynia (EPG) firmasının Polonya'daki atölyesi, Framatome ANP, TVO ve STUK tarafından denetlemeye tabii tutulmuş, imalat ile ilgili tüm hususlar STUK'un onayından geçtikten sonra imalata başlanması üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Bunun ardından Framatome ANP ve işin asıl sahibi Babcock Noell Nuclear GmbH (BNN) firmasının nezaretinde Polonya'da imalat sürecine başlanmıştır. TVO haftalık kalite kontrolleri, STUK'da kaplama aşamasında önce imal edilen bileşenlerin kontrollerini gerçekleştirmiştir. İmalat sırasında, hem TVO hem de STUK, çelik plakaların kaynaklarında öngörülen 2-5 mm'nin çok üzerinde kök aralıkları tespit etmiştir. Bu problem, çözülene kadar imalatta gecikmeler meydana gelmiştir. Nakliye öncesi 30 derecelik dilimlerden 180 derecelik dilimlerin imalatı sırasında da benzer kaynak problemleri belirlenmiştir. Bunun üzerine fazla kök aralığına sahip bileşenlerle ilave kalite testlerinin yapılması gerekmiş, yapılan testler lisanslama otoritesi tarafından onaylanmıştır.

Diğer yandan, astar kaynaklarının onaylanmamış yöntemlerle yapıldığı belirlenmiş, bunun üzerine kaynakların sökülüp onaylanmış yöntemle yeniden yapılması gerekmiştir. Destek plakaları ile çelik astar arasındaki kaynaklarda da benzer problemler belirlenmiş, bu kaynaklarında sökülüp yeniden yapılması sağlanmıştır. Hali hazırda devam etmekte olan tasarım değişikliklikleri ve onaylanmamış planlarla yapılan işler, durumu daha da karmaşık hale getirmiştir. Örneğin astara açılacak deliklerin yeni konumları ile ilgili bilgiler imalatçıya ulaşmamış, imalatçı delikleri yanlış konumlara açmıştır. Deliklerin yanlış konumlarda bulunduğu, Framatome ANP tarafından onayladığı halde, TVO kontrol denetçileri tarafından belirlenmiştir. Delikler onaylanmış yöntemlerle doldurulmuş, yapılan tamiler X-ışınları ile doğrulanmıştır.

Koruma kabuğu çelik astarı ile ilgili yaşanan son problem, astarın taban bölümünde yaşanmıştır. Astar ile beton arasında az hava boşluğu kaldığının garanti altına alınabilmesi için, astarın olabildiğince düz olması gerekmektedir.  Astarın alt kısımlarında bu özellikten önemli sapmalar olduğu astarın alt kısımlarının düz olmadığı görülmüştür. Fakat betonu döktükten sonra astarın düzleşeceğine karar verilmiştir. Yine de hava paketciklerinin oluşmasını engellemek için tasarım değişikliğine gidilmiştir.

Finlandiya Lisanslama Otoritesi STUK tarafından yapılan inceleme çalışmalarında,  reaktör temel betonunda yaşanan düzensilikler ve imalat hatalarının projede aylarca gecikmeye sebep olduğu belirlenmiştir. Daha sonra alt yüklenicilerin gerçekleştirdiği ağır döküm-dövme işlemlerinin proje standartlarına uygun yapılmadığı ve bu döküm işlerinin tekrarlanması ihtiyacının doğduğu belirtilmiştir.  Ayrıca, türünün ilk örneği çift katlı koruma kabuğu imalatı sırasında sıkıntıların yaşandığı, kaynakçılara yeterli bilgi, eğitim, klavuz ve nezaret sağlanmadığı, bunun sonucunda ilave gecikmelerin oluştuğu ortaya çıkmıştır.  Boru kaynakları sırasında kaynak prosedürlerinin izlenmediği, yapılan kaynakların uzman süpervizyorler tarafından yeterince denetlenmediği ve gerekli dokümanların zamanında sunulmadığı konusunda eleştiriler yapılmıştır.

2009 yılında SIEMENS, AREVA-NP ortaklığındaki üçte birlik hissesini AREVA'ta satmış, böylece ana yüklenici AREVA haline gelmiştir. SIEMENS, projede türbin binasını yapmakla görevli alt-yüklenici olarak projede kalmıştır.

Mayıs 2009 tarihine gelindiğinde, tesis projesinin en az 3.5 yıl planlananın gerisinde ve maliyet açısından da %50'nin planlananın üzerinde olduğu açıklanmıştır. AREVA ve TVO, bu maliyet artışlarını kimin karşılayacağı konusunda amansız bir anlaşmazlık içine girmiştir. Bu durum nedeniyle TVO ödemeleri yapamaz duruma gelmiştir.

Ağustos 2009'da, AREVA 550 milyon Avroluk ilave maliyet artışı ile beraber toplam santral maliyetinin 5.3 milyar Avro'ya çıktığını açıklamıştır. Bu durum AREVA'nın 2009 yılı ilk yarısı karının sıfırlanmasına neden olmuştur.

Eylül 2009'da, reaktör kabı kapağı yerine yerleştirilmiştir. Satın almanın %90'nının, mühendislik çalışmalarının %80'inin, inşaat işlerinin %73'ünün tamamlandığı duyurulmuştur.

2009 yılında, Fin Lisanlama Otoritesi nükleer santral dairesi müdürü Petteri Tiippana, BBC'ye yaptığı açıklamada, son yıllarda fazla nükleer santral inşatı olmaması nedeniyle yüklenicilerin gerekli nükleer standarlarla çalışmaya alışık olmadığını, nükleer santral projelerinin zamanında tamamlanmasının çok zor olduğunu ifade etmiştir.

Haziran 2010'da AREVA 400 milyon Avro fazladan maliyet artışı daha gerçekleştiğini duyurmuştur. Böylece toplam maliyet artışı 2.7 milyar Avro'ya çıkmıştır. Devreye alma zamanı Haziran 2012'den, 2012 yılı sonuna kaydığı açıklanmıştır.

Aralık 2011'de, TVO santralın Ağustos 2014'e kadar gecikeceği açıklanmıştır.

Temmuz 2012'de, tesisin 2015'den önce devreye alınamayacağı duyurulmuştur. Böylece gecikmenin toplam 6 yılı bulacağı ortaya çıkmıştır. Bu TVO açıklamasında, ortaya çıkan durumdan hiç memnun olunmadığı, fakat sorunlara karşı çözümlerin bulunduğu ve işlerin yürümekte olduğu, AREVA ve SIEMENS tarafından santralın devreye alınabilmesi için yeni bir tarih açıklamasının beklendiği belirtilmiştir.

Aralık 2012'de, AREVA yaklaşık tesis maliyetinin 8.5 milyar Avro'ya dayandığını açıklamıştır. Bu, ilk sözleşme bedelinin 6.4 milyar Avro üzerinde bulunmaktadır.

Gecikmeler ve maliyet artışları nedeniyle, hem AREVA, hem de TVO, tahkim mahkemesinden zararlarının tazminini istemiştir.

Ekim 2013'de TVO AREVA'da talep ettiği tazminat miktarı 1.8 milyar Avro'ya. AREVA'nın TVO'dan talep ettiği tazminat miktarı'da 2.6 milyar Avro'ya yükselmiştir.

AREVA Aralık 2013'de talep ettiği tazminat miktarını 2.7 milyar Avro olarak yeniden düzenlemiştir.

2013 yılı sonunda, TVO yaptığı açıklamada; AREVA-SIEMENS konsorsiyumunun, sahada çalışan alt yüklenici ve işçilerin sayısını azaltttığını, bu azaltımının proje takvimine olacak etkileri konusunda yükleniciden açıklama beklediklerini duyurmuştur.

Şubat 2014'dei TVO, tesisin ne zaman devreye alınacağına dair bir tarih tahmini yapamacağını açıklamış, bunun sebebi olarak da AREVA-SIEMENS'in halen güncelleştirilmiş yeni bir proje takvimi ortaya koymamasını göstermiştir. Aynı ay içerisinde, AREVA zararların karşılanmaması ve otomasyon planlamasının tamamlanamaması sebeplerinden dolayı inşaatı kapatacapını açıklamıştır. Böylece bazı kaynaklara göre tahmini devreye alma tarihi 2018-2020 arasında sarkmış hale gelmiştir. Gecikmelerin sebebi olarak planlama, nezaret ve işçlikte yaşanan farklı problemler gösterilmiştir.

Eylül 2014'de, AREVA tesisin ancak 2018'de devreye girebileceğini açıklamıştır.

Ekim 2014'de, AREA-SIEMENS, TVO'ya karşı açtığı tahkimde talep ettiği tazminat miktarını 3.4 milyar Avro'ya yükseltmiştir. Bu TVO tarafından yapılması gereken ödemelerin yapılmaması nedeniyle Ekim 2014'e kadar biriken 1.2 milyar Avro'luk faiz cezasını ve 150 milyon Avro'luk kar kayıplarını da da içermektedir.

Financial Times gazetesinde 3 Aralık 2014 tarihinde yayınlanan bir habere göre; Olkiluoto 3'ün inşatının dokuz yıl gecikme ile ve öngörülen  bütçenin birkaç milyar kat üstünde tamamlanabilecektir.

Ocak 2016'da, ünitenin ölçü kontrol testlerinin başladığı duyurulmuştur.

2016 yılına geldiğimiz bu günlerde, ünite halen devreye alınamamıştır. Ünitenin ancak 2018 yılında devreye alınabileceği düşünülmektedir.  AREVA bu günlerde, AREVA-NP'deki ana hissesini, Fransız kamu elektrik üretim şirketi Électricité de France (EDF)'e satmaya çalışmaktadır.

Yapılan bazı hesaplamalara göre; Olkiluoto 3 reaktörü, dünya üzerinde inşa edilen 5. veya 6. en pahalı yapı olma özelliğini kazanmıştır. Hatta bu maliyet İsviçre'de inşa edilen Büyük Hadron Çarpıştırıcısının (CENR) maliyetinden bile daha yüksektir. 2009 yılında profesör Stephen Thomas hazırladığı bir yazıda; "Olkiluoto 3'ün yeni reaktörler ile ilgili ekonomik açıdan nelerin yanlış gidebileceği konusunda güzel bir örnek olduğu, AREVA ve TVO arasında fazladan maliyetlerin kimin tarafından karşılacağı konusunda şiddetli bir kavganın başladığı, bu nedenle TVO'nun ödemelerini yapamaz hale geldiğini açıklamıştır.

İnşaat için iş gücü 500 farklı şirketi temsilen yaklaşık 3800 personelden oluşmuştur. Bu personelin %80'ini özellikle Doğu Avrupa ülkelerinden gelen yabancılar oluşturmuştur. Anlatılanlara göre, çalışmalara katılan Bulgaristan firmalarından bir tanesinin sahibi mafya olmuş, Bulgar çalışanlar aldıkları maaşlarının bir kısmını mafyaya vermesi gerekmiştir. Bazılarının maaşları ödenmemiş, sosyal güvenlik ödemeleri yapılmamış ve sendikalara üye olmaları engellenmiştir.

Olkiluoto 3'ün devreye girecek ilk 3+ nesil, güvenli ve ekonomik reaktör olması beklenmekte idi. Bu proje ile Avrupa'da yeni nükleer santral inşaatlarının önünü açılacağı düşünülüyordu. Bu projenin gecikmesi ve maliyetinin büyük oranda artması, Avrupa'daki diğer ülkelerin nükleer programlarını da olumsuz etkilemiştir.

 

Alınan Dersler

Elbette son yılların en büyük proje fiyaskolarından biri haline gelmiş Olkiluoto 3 projesi çok önemli dersler içermektedir. Bu dersleri iyi anlamamız, üzerinde çalışmamız ve bu derslerden ilham alarak ülkemiz açısından tedbirler üretmemiz gerekmektedir. Geleceğin örnek nükleer santralı olması beklenen Olkiluoto 3, nasıl olmuş da sorunlar öbeği haline bir fiyaskoya dönüşmüştür?  Ne tür hatalar yapılmıştır.

 

Tedarikçilerin Eski Tecrübelerinden Uzak Olması

En başında santral inşaat lisansı aldığında, ana yüklenici AREVA-NP aslında yeterince hazırlıklı değildi. Bu nedenle projeye yavaş bir başlangıç yapmak zorunda kaldı.  Santralın detaylı tasarımı daha tamamlanmamıştı,  inşaat dokğmantasyonu hazır değildir.  Bu da ilk aşamalarda inşaatın planlandığı gibi ilerlemesine engel teşkil etti. Ayrıca AREVA-NP'nin inşaat ve imalat için deneyimli tasarımcılar ve kuruluşlar bulması zaman aldı. Proje başlangıcında, AREVA-NP kadrolarındaki tasarımcıların sayısı hızlı bir başlangıç yapmak için çok azdı.

EPR'ın yeni ileri tasarım özellikleri, santral büyüküğü ve kullanılan yeni teknolojilerin birçoğu ilk kez denenecekti. Tercübe eksikliği bunların uygulaması sırasında önemli zorlukların ortaya çıkmasına sebep oldu. Olkiluoto-3'de birçok tasarım özellikleri ilk kez uygulandı. Bazı yeni imalat teknikeri ve kullanılan diğer bazı yeni teknolojiler, testlerle veya pratik uygulamalarla kanıtlanmış değildi.

Areva aslında ERP tasarımı ile Fransa ve Almanya'daki geniş nükleer santral işletme tecrübesine dayanan yeni bir tasarımı Avrupa piyasasına sunmayı amaçlamıştı. EPR'ın tasarımı neredeyse 10 yıl sürmüştü. Tasarım çalışmaları deneysel araştırma sonuçları ile ve ayrıca Fransız ve Alman düzenleyici kurumları ve onların Teknik Destek Kuruluşlarının aktif katılımı ile desteklenmişti. Ancak, Olkiluoto-3 inşasına başlandığında tasarım halen kavramsal aşamada idi ve bu tasarımın tamamlanabilmesi için ne kadar ek iş gerektiğini ilgili taraflar bir türlü algılayamadı.

Daha önce AREVA projelerine katkıda bulunmuş deneyimli nükleer alt yüklenicilerin çoğu, nükleer santral projelerinin durma noktasına geldiği 1990'lı yıllarda işi bırakmak zorunda kalmıştı. AREVA'nın Olkilioto 3 projesi sırasında yeni alt yükleniciler,  taşeronlar bulması ve bu tecrübesiz alt yüklenicilere nükleer kültürü öğretmesi ve nükleer kültüre uygun bir şekilde liderlik etmesi gerekti. Dolaysıyla, AREVA bir NPP tedarikçisi olarak her ne kadar çok tecrübeye sahip gözüksede, daha önceki deneyimlerinden fayda elde edemedi.

Santral sahibi Fin'li TVO'ya gelince; onlar da nükleer santral işletmesinde uzun bir deneyime sahipti ve son yıllarda birkaç modernizasyon projesi hayata geçirmişti. 1980 ve 1990'lı yıllar boyunca TVO; ileri tasarım yeni bir kaynar su modeli (BWR) geliştirilmesi amacıyla İsviçre'li santral tasarımcısı ABB Atom ile aktif bir işbirliği içine de girmişti. TVO aynı zamanda diğer santral tedarikçileri ile birlikte fizibilite çalışmaları gerçekleştirdi ve 1990'lı yılların başında yeni nükleer santral inşasına başlamak için Fin Parlamentosuna başvuruda bulundu. Bu başvuru, Parlamento tarafından siyasi nedenlerle reddedildi. TVO, Olkiluoto 3 ihalesi için, Avrupa'nın önde gelen nükleer santral işletmecilerinin beraber hazırladıkları "Yeni Nükleer Santrallar İçin Avrupa Gerekleri (EUR)" dokümanından büyük ölçüde faydalandı. Olkiluoto Şartnamesinin neredeyse %85'i EUR'da alınmıştır. Bütün bu tecrübeye rağmen, TVO personelinin büyük bir bölümü Olkiluoto 3 gibi dev bir inşaat projesinde iş-üstü deneyime sahip değildi. AREVA gibi TVO da nükleer santral inşası olmadan geçen yıllarda tecrübeli personelini kaybetmişti. Ana sözleşme imzalanmadan önce, her iki taraf ta, bu kadar büyük bir projede tecrübeli çalışanların ne kadar önemli olduğunu yeterince takdir edemedi. Ayrıca, TVO, AREVA'yı isminden ötürü gözünde fazla büyütmüş, AREVA'nın son yıllarda nükleer santral inşası olmadan geçen yıllarda emerki olan personel ve farklı iç dinamikler nedeniyle değiştiğini iyi anlayamamıştı.  Dolayısıyla sözleşme imzalanırken öngörülen hedef tarihler; bu yanlış öngörüye göre gerçekçilikten uzak bir şekilde belirlenmişti. 

Bugün işletme halinde bulunan santralların çoğu 1970'li yıllarda inşa edilmiştir. Bu yıllarda büyük santral tedarikçileri mevcuttu. Hatta bu tedarikçiler birçok şeyi alt yüklenecilere ihtiyaç duymadan kendi yapabilecekleri örgütsel yapılara ve insan kaynaklarına sahip bulunmaktaydı. Dışa bağımlılığı daha az olan büyük örgütsel yapılarda proje yönetimini gerçekleştirmek çok daha kolaydı. 1970'li yıllarda piyasada vasıflı imalat kapasitesine ve tecrübeli proje müdürlerine ulaşmak çok daha kolaydı. Ayrıca bu yıllardaki inşaatlar benzer ünitelerin peş peşe inşasını içerdiğinden, yeni tasarım ve tasarımların kalifikasyonlarının sağlanmasına yönelik ihtiyaçlar çok daha azdı.

ABD ve Avrupa'da nükleer santral inşası olmadan geçen yıllar çok şeyi değiştirmiş, eski deneyim ve tecrübeli alt şirketler kaybolup gitmiştir.  Deneyimli uzmanlar emekli olmuştur. Deneyimli şirketler ellerindeki bilgi, beceri ve tecrübeyi, emekli olan personel ile beraber kaybetmiştir. Ayrıca teknoloji büyük ölçüde değişmiş, analog sistemler yerini dijital sistemlere bırakmıştır. Günümüzde, tasarıma eklenen yeni teknoloji özellikleri ile ilgili çok az deneyim bulunmaktadır.   Dolayısıyla geçmişte kazanılan iyi bir ün, şirketin bügünki başarısını kesinlikle garanti etmemektedir. Daha da önemlisi aslında projelerin başarısı, projeye atanan  bireylerin yetkinlik ve tecrübeleri ile yakından alakalı bulunmaktadır.

Türbin Adası inşaatı Siemens sorumluluğunda inşa edilmiştir ve çok daha iyi ilerlemiştir. Başından itibaren Siemens ve taşeron şirketler ve deneyimli bir inşaat şirketi arasında yakın işbirliği gerçekleşmiştir. Bu da tasarım ve inşaat işleri arasında çok iyi bir entegrasyonun gerçekleşmesi ile sonuçlanmıştır. Buna rağmen, türbin adası asıl plandan yaklaşık bir yıl gecikme ile tamamlanmıştır. Türbin adası bugün itibariyle hazır bir şekilde,  santralın diğer kısımlerının tamamlanmasını beklemektedir. Bu tamamlanmış kısımların korunması için de fazladan çaba ve maliyete ihtiyaç duyulmaktadır.

Bugün yeni inşa edilecek santraller için, tedarikçilerin kanıtlanmış becerilere sahip şirketlerden alt yükleniciler ağı kurması gerekmektedir. Daha önce nükleer sektör becerisi olmayan alt şirketlere nükleer kalite ve güvenlik kültürlerinin gereklerinin öğretilmesi ve  farkındalık yaratılması şarttır. Alt yüklenicilerin kendi sorumlulukları dahilindeki işleri nasıl yönetecekleri de asında başlı başına bir  sorundur.

Halbuki, Japonya ve Kore'de durum oldukça farklı gerçekleşmiştir. Tedarikçiler hiç ara vermeden birbiri ardı sıra nükleer santral üniteleri inşa etmiş ve ekipman imalatı bu firmaların doğrudan kendi kontrolleri altında gerçekleşmiştir. Santral tedarikçisi, santral sahibi ve lisanslama otoritesi arasındaki iletişim çok erken safhalarda başlamış, gerçekleştirilen fizibilite çalışmaları lisanslama sürecini önemli ölçüde kolaylaştırmıştır. Santral sahibi ve lisanslama otoritesi yeterli sayıda ehliyetli personeli tasarım güvenlik değerlendirmelerine tahsis edebilmiş, böylece önemli nükleer güvenlik problemleri daha inşaat başlamadan önce belirlenmiş, santral tedarikçisi; lisansma otoritesi ve santral sahibinin belirlediği güvenlik problemlerine karşı tedbirler alarak ihale sürecine paralel olacak şekilde çok erken safhalarda tasarımını daha da geliştirmiştir. Daha ihale aşamasında gerçekleştirilen bu etkileşimler sayesinde, tedarikçi güvenlik gereksinimlerini ve düzenleyici uygulamaları çok iyi anlamış, bu da sonradan inşaat sırasında ortaya  çıkabilecek problemleri ve belirsizlikleri büyük ölçüde azaltmıştır. Her ihale sürecinde tedarikçiler tasarımlarını adım adım geliştirmiştir.

Diğer yandan Olkiluoto 3 için durum çok farklı gerçekleşmiştir. Orijinal hedef inşaat izni aldıktan sonra dört yıl içinde ünitenin şebekeye bağlanması, bundan  yaklaşık 4 ila 5 ay sonra da santralın TVO'ya teslim edilmesiydi. Bu hedef tarihin üzerinden bugün itibariyle neredeyse 7 yıl geçtiği halde tesis halen müşteriye teslim edilebilmiş değildir. Bu büyük gecikmenin sebepleri arasında aşağıdakiler sayılabilir:

  • Türünün ilk örneği olacak dev bir tesis için çok iddialı ve gerçekçi olmayan bir proje takvimi öngörülmesi,

  • İnşaat başlamadan önce santral tasarımının tamamlanmamış olması ve ön mühendislik çalışmalarının yetersizliği,

  • Deneyimli tasarımcıların sayısının azlığı,

  • Böylesine bir büyük inşaat projesinde çalışma tecrübesine sahip alt yüklenicilerin azlığı, proje yönetimindeki deneyim eksikliği, ve

  • Dünya çapında nitelikli ekipman üreticilerinin azalmış olması.

 

Tedarikçilerin Ülkedeki Lisanslama Sistemini İyi Anlayamamış Olması

Lisanslama otoritesi STUK; 1970'li yıllardan beri, uluslararası işbirliğinden alınan bilgilere dayanarak Finlandiya için çok sıkı ve kaliteli bir ulusal lisanslama altyapısı oluşturmuştu.  Son 20 yılda işletme halindeki tesislerinin modernizasyonu için yapılan planları ve yeni nükleer santral üniteleri için fizibilite çalışmalarını gözden geçirilmişti.  Bu tür incelemeler sırasında farklı NPP tasarımları üzerine geniş bir tecrübe kazanmıştı.

STUK; Olkiluoto 3'ün güvenlik değerlendirmeleri, tasarımın gözden geçirilmesi ve nükleer projede görev yapan kuruluşların yönetim sistemlerininin denetlenmesi için kendi personeline güvenmeyi seçmişti. STUK'un saha, yapı ve bileşenlerin denetimleri için de kendi personeli bulunmaktaydı. 

Areva ile STUK arasında yaşanan en büyük sıkıntı STUK'un dünyada eşi benzeri olmayan düzenleyici yaklaşımı olmuştur. Fin lisanslama altyapısına göre, santral yapı ve bileşenlerinin kalitesi, lisanslama otoritesi tarafından çok erken aşamalarda çok sıkı bir şekilde denetlemesini içermektedir. Finlandiya'da 1. ve 2. güvenlik sınıfında bulunan bütün standart dışı ekipmanlar için (örneğin vanalar, pompalar, elektrik motorları dışındaki ekipmanlar), tasarım, imalat bilgileri ve kalite kontrol yöntemlerini içeren inşaat planlarının hem santral sahibi hem de lisanslama otoritesi tarafından onaylanması gerekmektedir. Finlandiya'da bu onay işlemi imalat ve inşaata başlamadan önce yapılmakta, imalat ve inşaat sırasında da belirli denetleme aşamaları bulunmaktadır.  Finlandiya'da belirlenen sıkıntılar giderilinceye kadar imalat veya inşaat süreçlerinin durması gerekmektedir. Bu yaklaşıma 1970'li yıllardaki Finlandiya'ya nükleer santral satan Sovyetler Birliği ve İsveç'li santral tedarikçileri alışmak zorunda kalmıştı. Fakat AREVA böylesine kapsamlı bir değerlendirme ve denetim uygulamasına alışkın değildi.

Olkiluoto 3 projesinde ortaya çıkan önemli husulardan bir tanesi de, "sadece ulusal kalite ve güvenlik gerekliliklere ve düzenleyici kılavuzlara" atıfta bulunmanın bu gereksinimlerin doğru bir şekilde  anlaşılmasını garanti etmeyeceği olmuştur. Bu gerekliliklerin doğru anlaşıldığının garanti altına alınması ve bunların nasıl sağlanacağı yönünde karşılıklı anlayışın oluşturulması büyük önem taşımaktadır.

Projenin sorunsuz ilerlemesini sağlamak için, tüm tarafların (tedarikçi, santral sahibi ve düzenleyici kurum) hem tedarikçi ülke ve müşteri ülkedeki lisans, düzenleyici gözetim ve denetim uygulamaları aşina olmaları sağlanmalı, farklar ve bunların proje üzerine olası etkilerinin iyi anlaşılması ve bu farkların projeye uygulamarı açısından optimize edilmeleri gerekmektedir. Tedarikçiler yerel şartları, kültürleri, uygulamları ve tutumları anlamak için ciddi çaba göstermeli, atacakları adımlar sırasında bunları dikkate almaları önem taşımaktadır.

 

Planlama ve Proje Yönetiminde Zayıflıklar

Bir diğer önemli husus da, planlama aşamasında projede görev alacak tarafların tecrübe, insan kaynakarı ve süreçlerindeki yeterliliklerinin değerlendirilmemesi yüzünden yaşanmış problemle ilgilidir. Olkiluoto 3 inşaatındaki kötü başlangıç, hem AREVA hem de TVO'nun bu çapta büyük bir inşaat projesini yönetmek için beceri ve deneyimin ne derece önemli olduğunu anlayamadığı, ancak kötü performansın ortaya çıkmasının ardından bu durumu algılayıp önlem almaya çalıştıklarını göstermektedir. Dolayısıyla Olkiluoto projesinde zaman planları yapılırken bu yeterlililer göz önüne alınmamış ve son derece iddialı planlar yapılmıştır.

Ayrıca, bir diğer önemli husus da, tesis tasarımının kontrollü bir inşaat başlangıcına izin verecek  seviyede tamamlanmamıştır olmalıdır. Kalifiye alt yüklenicilerin daha inşaat başlamadan çok önce hazır hale getirilmesi,  alt yüklenici zincirlerinin düzgün bir şekilde yönetilebilmesi için gerekli sözleşmelerin ve planların düzgün bir şekilde hazırlanması lazımdır. Santral sahibi  ve bütün tedarikçiler dahil  tesis çalışmalarında görev alacak bütün tarafların aşağıdaki kaynaklara ve yeteneklere sahip olması önem taşımaktadır;

  • Proje yönetimi ve kalite yönetimi becerileri,

  • Büyük inşaat projelerinin yönetimi, bu projelerde yer alma deneyimi,

  • Nükleer güvenlik ile ilgili tüm teknik alanlarda bilgi ve tecrübe: inşaat, mekanik, elektrik ve ölçü-kontrol mühendisliği,

  • Nükleer teknolojiler (su kimyası, nükleer yakıt, reaktör fiziği, termo-hidrolik ve güvenlik analizi) konusunda bilgi ve deneyim,

  • İstenilen kaliteye ulaşıldığının doğrulanmasına yönelik bilgi, beceri ve düzenlemeler, ve

  • Kalite uygunsuzluklarını kontrol edecek, algılıyacak ve düzeltecek yetkinlik.

Bu çapta büyük projeleri yönetmek için, ne zaman, hangi miktarlarda, hangi kaynaklara ihtiyaç duyulacağının, ehil alt yüklenicilerin tasıl temin edileceğinin, lisanslama otoritesinin denetimlerini nasıl yapacağının önceden bilinmesi gerekmektedir. 

İnşaata ve imalata başlamadan önce tasarımın tamamlanmış ve mühendislik çalışmalarının yeterli olmasının, projenin öngörülen zamanda ve hedefler dahilinde tamamlanması açısından hayati öneme sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu tür eksiklikler ve yeteriszlikler, proje takvimini büyük oranda geciktirmekte, proje takviminin sık sık yeniden yapılma ihtiyacı gibi can sıkıcı ilave uğraşlara sebep olmaktadır. Bu durum nükleer santrallar için zaten karmaşık olan proje yönetimini daha da karmaşık hale getirmekte ve ortaya çıkan gecikmeler sürekli zaman ve maliyet baskıları oluşturarak projede görev alan kuruluşlar için keyifsiz bir proje ortamı doğurmaktadır.

Olkiluoto 3 projesinde, detaylı tasarım çok geç yapılmıştır. İnşaat Planlarının STUK'un inceleme ve onayına sunulması sık sık gecikmiştir. Daha da kötüsü, tasarım ve mühendislik çalışmalarında tespit edilen yetersizliklerin tamir edilme çabası sırasında imalat ve inşaat faaliyetleri gecikmiş, bu da proje yönetimini aşırı derece zorlaştırmıştır. Zayıf inşaat planlarının yeniden yapılması ve tekrar değerlendirilme ihtiyacı, büyük zaman, maliyet ve kaynak tüketimine yol açmıştır. İnşaat planlarındaki yetersiz kalite çok sayıda gereksiz yorumların yapılmasına neden olmuş ve bu da onay sürecinde değerlendirmeye alınan hususları ve değerlendirme için harcanan zamanı arttırarak projeyi geciktirmiştir. Peşpeşe gerçekleştirilen belge revizyonları alt yüklenicilerin kafasını karıştırmış, atölye denetimlerini zorlaştırmıştır.

 

Alt Yüklenicilerin Nükleere Has Gerekleri İyi Anlayamaması

Nükleer santral projelerinde taşeron zincirlerinin iyi yönetilebilmesi için, alt-yüklenicilere yönelik açılan her ihalede, nükleere özel uygulamalar, kalite gerekleri, güvenlik gerekleri  açıkça belirtilmeli ve bunların alt yükleniciler tarafından net bir şekilde anlaşılmasının sağlanması gerekmektedir.  Alt yüklenicilerin nasıl bir işin altına gireceklerinin çok iyi anlaşılması sağlanmalıdır. Örneğin nükleerde, imalata başlamadan önce lisanslama kuruluşunun denetiminden geçmek, imalat süreçlerini çok erken safhalarda onaylatmak gerekmektedir. Ayrıca imalat sırasında ve sonrasında güvenlik kültürü beklentisiyle çoklu kalite denetimleri yapılamaktadır. Böyle bir kültüre alışık olmayan alt-yükleniciler için bu durum can sıkıcı olabilmektedir.  Nükleere has bu kültür ve uygulamalar öbeği, alt-yükleniciler tarafından iyi anlaşılmazsa, ileriki aşamaşarda alt-yüklenicilerle problemler yaşamak da kaçınılmaz hale gelmektedir. 

Olkiluoto projesinden alınan bir başka derste alt-yüklenicilerin ve taşeronların gerçek yetkinliklerini sadece basit denetimlerle anlamanın mümkün olamayağının anlaşılmış olmasıdır. Bu değerlendirmelerin iş üstünde, gerçek üretim süreci sırasında deneyimli denetçiler tarafından bire bir değerlendirilmesi gerekmektedir.  Santral sahibi olacak kuruluşun;   kalite ve güvenlik kültürü gibi nükleere has konuların tedarikçiler tarafından düzgün bir şekilde analışıldığı ve bunun imzalanan sözleşmelere düzgün bir şekilde yansıdığını garanti altına alması önem taşımaktadır. 

Aslında sadece nükleere yeni giren alt yüklenicilerin değil bütün alt yüklenicilerin yeteneklerinin çalışmalara başlamadan önce değerlendirilmesi gerekmektedir. Olkiluoto 3 projesinde daha önce nükleer tecrübeye sahip alt yüklenicilerden bazılarının bile  kalite temini sırasında kontrolü kaybettiği belirlenmiştir. Bu durumda işçiler yaptıkları işin potansiyel kötü sonuçlarını anlamadan oluşan bozuklukları tamir etmeye çalışmış, yardım için uzman tavsiyelerine başvurmamıştır. Denetçiler tarafından durumun farkına varılmasının ardından bütün imalat sürecinin baştan yapılması gerekmiştir. Bu durum tesis inşaasında büyük gecikmelere ve maliyet artışlarına neden olmuştur.

 

Ana Tedarikçi Ve Alt Yüklenicileri Arasında Yaşanan İletişim Problemleri

Diğer bir problem de tasarım çalışmalarının farklı kuruluşlar tarafından ve farklı yerlerde yapılması (hatta farklı ülkelerde), tasarımcılar arasında iyi bir koordinasyon ve iletişimin sağlanamaması nedeniyle yaşanmıştır. Projenin ilk aşamalarında ve ölçü-kontrol sistemlerinin tasarımında, iletişim ve koordinasyon eksikliği sorunların ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Tedarikçi kuruluşun sağlıklı bir iletişim altyapısının sahip olmasının birçok açıdan büyük önem taşıdığı anlaşılmıştır.    Tasarımcılar arasında yeterli iletişim süreçlerinin bulunup bulunmadığı konusu, santral sahibi ve lisanslama otoritesi tarafından dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.

 

Nükleer Sanayinin Yeni Nükleer Santral Tekonojilerine Aşina Olmaması

Çok önemli bir diğer husus da, uzun süre nükleer santralın yapılmadığı yılların geçmesinin ardından, yeni teknoloji öğeleri içeren 3.nesil santrallara birdenbire geçilmeye çalışılmasıyla alakalıdır. Bu yeni teknoloji ve yöntemlerele ilgili kalifikasyonlar ve denemeler yeterince gerçekleştirilmemiş ise, çalışmalar sırasında önemli problemler ortaya çıkabilmektedir. Buna en güzel örnek olarak reaktör basınç kabında kullanılmaya başlanan yeni kaynak yöntemleri  gösterilebilir.  Bu yöntem  yenilikçi otomatik bir kaynak aracının da geliştirilmesine yol açmış, fakat bu yeni aracın kullanımının kolay olmadığı görülmüştür. Bu araçla ilk gerçekleştirilen kaynaklar, büyük kaynak kusurları ile sonuçlanmış ve bunların onarılması gerekmiştir. Neyse ki, kaynak sürecinin ve geliştirlen yeni kaynak aracının yeterince olgunlaşmasının ardından üretilen kaynaklarda daha başarılı sonuçlar edilmeye başlanmıştır. 

Ayrıca ana soğutucu borularının üretimi sırasında da bir takım zorluklarlar yaşanmıştır.  Tasarım hedeflerinden bir tanesi bu borularda gerçekleştirilen kaynakların sayısını önemli oranda azaltmaktı. Fakat bunun için kullanılan malzemelerde belirli özellikleri tuturmak gerekiyordu. Bu mazleme özelliklerinin tutturulmasında olduça zorlanılmış ve kaynakların yeniden yapılması gerekmiştir.  Ayrıca atölyelerde gerçekleştirilen kaynaklarda mikro-çatlarlar belirlenmiş ve bunların düzeltilmesi gerekmiştir. Kaynak süreçlerinde yaşanan problemler, kaynak teknolojisindeki gelişmelere adapte olamayan imalatçılar nedeniyle büyük gecikmelere ve maliyet artışlarına yol açmıştır. Dolayısıyla, yeni teknolojileri uygulama deneyimi ve becerisinin, en az yeni teknolojinin kendisi kadar önemli olduğu anlaşılmıştır.

Olkiluoto 3'in birçok büyük bileşeninin, öngörülen 60 yıllık santral ömür için şart olan kalite gereklerini elde etmek için, bir ya da iki kez yeniden imal edilmesi gerekmiştir. Bunlar arasında basınçlandırıcı, bazı reaktör kabı iç donanımları, ana soğutucu suyu pompası, yüksek basınç türbini mili ve ana jeneratör statör çubuğu bileşenleri bulunmaktadır.

 

Santral Sahibinin Yetenekleri

Santral işletmeye başladığında, tesisin güvenliğinden santral sahibi sorumludur. Santral sahibinin bu sorumluluğu yerine getirebilmesi için inşaat sırasında güçlü bir proje kontrolüne sahip olmalıdır. Santral sahibinin inşa edilmekte olan tesis ve alt-sistemlerın, yapı ve bileşenlerinin lisanslanabilir olduğunu doğrulacak düzeyde kendi güvenlik değerlendirmerini gerçekleştirebilme potansiyeline sahip olması gereklidir. Santral sahibinin kaliteli bir yönetim sistemine, ehliyetli insan kaynakları ile bağımsız güvenlik denetimleri yapabilme yeteneğine sahip olmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Santral sahibi ayrıca, etkin bir raporlama sistemine ve kalite denetimlerinde ortaya çıkacak uygunsuzlukları belirleme ve düzeltme altyapısına sahip olmalıdır.  Olkiluoto'daki 3 deneyimi sırasında binlerce küçük ve büyük çaplı uygunsuzluklar ortaya çıkmış ve bunların düzeltilmesi gerekmiştir.  Bu nedenle, uygunsuzlukların belirlenmesi ve sınıflandırılması için kesin şartların bulunması gereklidir.

 

Kalite Sistemi

Lisanslama çalışmaları, sağlam bir kalite sistemi uygulanmasını gerektirmektedir. Kalite yönetiminde; güvenlik ve kalite sınıfları arasında şeffaf bağlantılar sağlamak ve nükleere yönelik kalite standartlarının uygulanmasına ilişkin genel gereksinimleri vurgulamak gerekmektedir. Olkiluoto 3 projesi göstermiştirki, gerekleri zar zor karşılama yeteneğine sahip alt yüklenicilere, sırf fiyatları diğerinden daha düşük diye iş verilmesi, uygun sonuçlar doğurmamaktadır. İmalat ve inşaat sektörlerinde alt-yükleniciler belirlenirken, yeni ve yüksek teknolojileri uygulama yeteneklerini gerçekleştirdiği diğer projelerde kanıtlamış, iyi performansa sahip olanlar fiyat öncelikli belirleyici olmayacak şekilde tercih edilmelidir.

Olkiluoto projesi sırasında çok katmalı bir denetim anlayışı benimsenmiştir. En başında imalatçılar kendi denetim mekanizmalarına sahip bulunmaktadır. Onun üzerine ana yüklenici AREVA ve bağımsız bir üçüncü denetleme kuruluşu, santral sahibi TVO ve lisanslama kuruluşu STUK devrede bulunmaktadır. Bu çok katmanlı denetleme altyapısı, hataları yüksek hassasiyetle belirleyebilmektedir. Diğer yandan bütün bu sıkı denetleme stratejisine rağmen, ana yüklenici, imalatçı, alt-yüklenici ve santral sahibinin, çok yüksek ekonomik baskılar altına girdiği dönemlerde, kalite problemleri belirlediği halde gerekli düzeltici faaliyetleri gönül rahatlığı ile başlatma cesaretini gösteremedikleri belirlenmiştir. Hatta bu durum, işlerin arzu edildiği gibi gitmediği, hedeflenen tarihlerden sapma meydana geldiği, müdahale ihtiyacı kesin olarak kendini gösterdiği anlarda bile devam etmişdir. Bu gibi anlarda, çok tecrübeli, etkin ve güçlü bir lisanslama otoritesinin müdahalesine ihtiyaç durulmaktadır. Yeni imalat tekniklerinin ve yeni tasarımlı ekipmanların belirlenen özeliklere uygunluğunu doğrulanabilmesi için sıkı düzenleyici yaklaşımlara ve denetimlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Olkiluoto'daki 3 inşası sırasında, hem santral sahibi, hem de lisanslama otoritesinin yakın takibi ve ilgisinin, öngörülen kalite seviyesini ve tasarımcı tarafından belirlenen standartları yakalamak açısından büyük önem taşıdığına karar verilmiştir. 

 

Güvenlik Kültürü

Projeye katılan kuruluşlarda "güvenlik kültürü" tabanlı yönetim sistemleri oluşturulmalı, inşaat süresince bu kültür sürekli geliştirilmelidir. "Güvenlik kültürü" nükleer sektörde çok önemlidir. Santral sahibi ve lisanslama otoritesinin "güvenliğin ve kalitenin maliyet ve zamandan daha önemli olduğunu" sürekli vurgulaması ve bunu ima eden uygulamalar içine girilmesi şarttır.

Güvenlik kültürü özellikle:

  • Nitelikli taşeron seçimi,

  • Modern ve güncel araç ve yöntemlerin kullanılması,

  • Anlaşılan şartlara tavizsiz uyum ve

  • Yönetim tarafından sık sık iş üstünde denetimler ve bu denetimler sırasında verilen mesajlarla,

kendini göstermelidir. Santral sahibiı, ana yüklenici ve tüm alt-yükleniciler de dahil, çalışmalara katılan bütün taraflarda, çalışmaların her aşamasında yüksek kaliteye ve sorgulayıcı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. 

Bütün çalışanlar, her seviyede potansiyel güvenlik problemi olarak algıladıkları hususları raporlamaya teşvik edilmeli,  çalışanların güvenlikle ilgili duydukları kaygılara hızlı bir şekilde cevap verilmeli, güvenlikle ilgili problemler belirlendiğinde bunların düzeltilmesi için faaliyetlere başlanmalıdır. Çalışmalara katılan herkesin, yaptıkları işin güvenlikle ilgili sonuçlarını iyi anlaması, bununla ilgili kişisel sorumluluk geliştirmesi sağlanmalıdır.

Olkiluoto 3 projesi aslında her ne kadar bir fiyasko ile sonuçlanmış da olsa, "güvenliğin, zaman ve maliyetin üzerinde tutulduğu" bir uygulamaya örnek teşkil etmektedir.

 

Yeterli Proje Öncesi Hazırlık

Nükleer enerji sektöründe önceki deneyim ve kaynakların kayıp olmasından dolayı, yeni inşata başlanacak projelerde, gerçek inşaata başlamadan önce iyi bir hazırlık sağlanabilmesi için yeterli zaman ayrıldığı garanti altına alınmalıdır:

  • Sorunsuz bir inşaat başlangıcı için tasarım en erken aşamalarda tamamlanmalıdır,

  • tasarım özelliklerinin ve kullanılacak yeni teknolojilerin kalifikasyonları ve yeterlilikleri erken aşamalarda yapılmalıdır,

  • İnsan kaynakları açısından güçlü, ehliyetli örgütsel yapılar oluşturulmalıdır,

  • Çalışmalara katılan tarafların sorumlulukları erken bir aşamada net bir şekilde belirlemelidir,

  • Projeyi uygulamak için nitelikli tasarımcılar, inşaatçılar ve üreticilerin mevcudiyeti garanti altına alınmalıdır, ve

  • Lisanslama kaynaklı potansiyel belirsizliklerin en erken aşamada çözülmesi sağlanmalıdır.

Finlandiya gibi tecrübeli bir ülke, sadece 1 nükleer santral ünitesinde bunca problemi yaşarken, Türkiye gibi tecrübesiz bir ülke aynı anda "türünün ik örneği" 8 ünite inşasına girişmiş durumda… Akkuyu projesi de şimdiden 4 yıl gecikmiş durumda. Yukarıda alınan dersler açısından Türkiye'nin bir değerlendirmesini yapmak bile istemiyorum!... Siz ne dersiniz?

 

 

Olkiluoto 3 Projesi İle İlgili Bilgileri Derleyen Ve Yukarıdaki Dokümanı Hazırlayan: BENAN BAŞOĞLU