NÜKLEER ENERJİ DÜNYASI

Maddeden Gelen Enerji

TMI-2 KAZASI

Three Mile Island nükleer santralı ABD’nin Pennsylvania eyaletinin Dauphin kazasında bulunan basınçlı su reaktörü (PWR) tipinde bir nükleer santraldır.  Susquehanna nehri üzerinde bulunmaktadır ve 2 üniteden oluşmaktadır. İlk ünitesi Nisan 1974’de, ikinci ünitesi ise yaklaşık 1 yıl önce Şubat 1978’de devreye alınmıştır. Santral, şu anda piyasadan silinmiş olan Babcock & Wilcox tasarımı bir modeldir. Bu tasarımlarda 2 soğutma suyu döngüsü, her döngü üzerinde tek geçişli buhar üreteci, reaktörden buhar üretecine 1 sıcak ayak, buhar üretecinden reaktöre 2 soğuk ayak, ve iki soğutucu suyu pompası bulunmaktadır. Soğutma suyu döngülerinden birinde basınçlandırıcı bulunmaktadır. TMI-2'nin sahibi Metropolitan Edison (Met-Ed) şirketidir.

 

Kaza bu santralının ikinci ünitesinde,  28 Mart 1979 tarihinde meydana gelmiştir ve kısmi reaktör kor erimesi ile sonuçlanmıştır. Kaza meydana geldiğinde, bu santrala en yakın yerleşim birimi 16 km uzaklıktaki Harrisburg'da yaklaşık 90,000 kişi yaşamaktaydı. TMI-2, ABD tarihinde ticari nükleer santrallerde meydana gelmiş en önemli kazadır  ve yedi seviyeli Uluslararası Nükleer Olay Ölçeğinde beşinci seviye olarak sınıflandırılmıştır.

Kaza nükleer olmayan ikinci su soğutma sisteminde başlamış ve daha sonra birincil su soğutma sistemindeki bir rahatrlatma vanasının sıkışarak açık kalmasıyla büyüyerek devam etmiştir.  Açık kalan vana nedeniyle büyük miktarlarda reaktör soğutma suyu, soğutma sisteminin dışına kaçarak koruma kabuğunun içine dolmuştur. Bu mekanik hatalar, daha sonra santral operatörünün durumu tam anlamayamaması nedeniyle verdiği hatalı kararlarla katlanarak devam ederek, yakıtın erimesi ile sonuçlanmıştır.

Bu kaza sonucunda, operatör eğitimlerinin yetersizlikler, kumanda odasındaki gösterge tasarımlarında ve insan-makina arayüzündeki zayıflıklar ortaya çıkmıştır.  Özellikle, yanlış tasarlanan bir kumanda ışığı nedeniyle operatör santralın su ile dolu olduğunu düşünerek acil durum soğutma pompalarını yanlış bir kanaatla kapatmış, bu da soğutma suyunun sıcaklığının ve basıncının artması ile sonuçlanmıştır.

Kaza sonrasında halkta nükleer güvenlikle ilgili kaygılar oluşmuş, nükleer karşıtı gruplar ortaya çıkmış ve bu gruplar halk desteği ile daha da güçlenmiştir. Ayrıca oluşturulan daha sıkı yönetmelikler ve tasarıma eklenen ilave nükleer güvenlik sistemleri nedeniyle, nükleer enerjinin maliyeti artımış, bu da ABD çapında yeni nükleer santral inşaatlarının sayısında hızlı bir azalış ile sonuçlanmıştır.

Kazanın olduğu ünitenin temizlenmesine Ağustos 1979'da başlanmış ve bu temizleme çalışmaları 1 milyar dolarlık bir maliyetle Aralık 1993 tarihine kadar devam etmiştir. 

 

Kaza Öncesi Nükleer Güvenlik Anlayışı

TMI-2 kazası öncesi, nükleer güvenlik tamamen teknik güvenilirlik, ekipmanların ve iş yöntemlerinin kalitesi  kalitesi üzerine kurulmuştu. Tasarım aşamasında kazaları önleyici sayısız tedbir üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Reaktörlerde meydana gelebileceği öngörülmüş hemen hemen her türlü olay hesaba katılarak tasarlanmış, bunlara karşı tedbirlerin tasarıma eklenmesine özen gösterilmiştir. Santral operatörlerinin görevinin santralı tasarımda öngörülen güvenlik düzeyinde tutmaktan ibaret olduğu düşünülmüştür. İş yöntemleri, insan hatası riskini en aza indirgeyecek ve kişilerin önemini azaltacak şekilde düzenlenmeye çalışılmıştır.

Mühendisler yaptıkları nükleer santral tasarımları ile övünmekteydi. Öyle mükemmel tasarımlar yapılmıştı ki, tasarım birçok güvenlik sistemi ile donatıldığı gibi  bunların arızalanması da dikkate alınarak yedek sistemler de tasarıma ilave edilmişti.  Hatta yedeğin de yedeği bulunmaktaydı. Tasarım odaklı güvenlik anlayışına göre korkmaya gerek bulunmamakta idi. Herşey tasarımda düşünülmüştü. Operatörler tesisi işletme klavuzlarında belirtildiği gibi işletmesi halinde, tesisde kaza olmasının neredeyse mümkün olmadığı düşünülüyordu.

Aslında bu güvenlik anlaşıyı, ilk çıktığı seferde batan Titanik gemisi hizmete girdiği yıllarda sergilenen yaklaşıma çok benzemekte idi. Tinatik gemisi devreye girdiğinde, onun yapımcıları bu geminin batmasının mümkün olmadığını idda ediyordu. Teknolojiye olan bu aşırı güven ve teknolojik kibir, 15 Nisan 1912'de dünyanın en büyük denizcilik kazası ile sonuçlanmıştır.

PWR Türü Santrallarda Güvenlik Mantalitesi

Bir nükleer santralın güvenle işletilebilmesi için,

  • Reaktörün sürekli kontrol altında tutulması,

  • Yakıt bölgesinde üretilen enerjinin sürekli reaktörden uzaklaştırılması (yakıtın sürekli soğutulması),

  • Radyoaktif maddelerin her halükarda zapturapt altında tutulması,

gerekmektedir.  Bu şartlaran bir veya birkaçının gerçekleştirilememesi, kazaya sebep olmaktadır.  Basınçlı Su Reaktörlerinde "mühendislik tasarımı" bu üç şart garanti altına alınacak şekilde yapılmaktadır.

İlk şart olan reaktörün sürekli kontrol altında tutulması amacıyla, kontrol çubukları kullanılmaktadır. Nükleer santrallerde bölünme tepkimesinin kontrolü nötron yutan malzemelerden imal edilmiş kontrol çubukları yardımıyla gerçekleştirilmekte, güç üretimi arttırılıp azaltılabilmekte veya güç üretimi tamamen kapatılabilmektedir. Bu çubuklar yardımıyla reaktör yavaş yavaş kapatılabileceği gibi, hassas detektörler yardımıyla ölçülen sıcaklık, basınç, güç seviyesi gibi parametrelerin değerine göre kontrol sistemi tarafından otomatik olarak da çok kısa bir zaman aralığında kapatılabilmektedir. Bütün bunlara ek olarak, reaktörün uzun-vadeli bir şekilde kapalı kalmasını garanti altına alabilmek amacıyla nötron-yutan sıvıları reaktör kalbine enjekte eden sistemler tasarıma eklenmiştir.

İkinci şart olan yakıtın sürekli soğutulabilmesi için de PWR'lar 3 adet ana soğutucu suyu döngüsü ile donatılmıştır. 

  • BİRİNCİ DÖNGÜ: Üretilen nükleer enerji ile birinci döngü soğutucu suyu ısıtılmakta, yüksek sıcaklıklara çıkan bu su ile buhar üretecinde ikinci döngü suyunun buharlaşması sağlanmaktadır (300 °C civarında sıcaklılara çıkan suyun buharlaşmaması için birinci döngü yüksek basınç altında tutulmatadır).

  • İKİNCİ DÖNGÜ: İkinci döngüde oluşan yüksek enerjili buhar türbin kanatlarına çarparak türbinin dönmesi sağlamakta böylece jeneratörde elektrik enerjisi üretilmektedir.

  • ÜÇÜNCÜ DÖNGÜ: Denizden veya nehirden alınan soğuk sudan oluşan üçüncü döngü yardımıyla türbinden çıkan enerjisini kaybetmiş buhar, tekrar buhar üretecine göndermek amacıyla yoğuşturulmakta, yani suya dönüştürülmektedir.

 

Ana sistemin görevini yerine getiremediği durumlarda kullanılmak üzere tasarıma yedek sistemler eklenmiştir. Örneğin birinci döngünün görevine yerine getiremedi durumlarda kullanılmak üzere acil durum kor soğutma sistemleri yedekte beklemektedir. Döngülerdeki pompa arızalandığında, yerine kullanılabilecek yedek pompalar bulunmaktadır. 

Diğer yandan, diğer elektrik üretim tesislerinden farklı olarak, çalışır durumdaki bir nükleer reaktör kapatıldığında, güç üretimi azalsada nükleer yakıtta enerji üretimi devam etmektedir. Nükleer santral kapatıldıktan sonra bile yakıtın soğutulmaya devam etmesi gerekmektedir. Bu amaçla, reaktörün kapalı olduğu durumlarda kullanılmak üzere, yedekli "artık ısı" kor soğutma sistemleri bulunmaktadır.

Üçüncü şart olan radyoaktif maddelerin her halükarda zapturapt altında tutulması için radyoaktif maddeler ile çevre arasında "çoklu engeller" kullanılmaktadır. Radyoaktif maddeleri zapturapt altında tutmak için kullanılan ana engel yakıt matrisinin kendisi ve yakıt peletlerinin içine konduğu yakıt zarfıdır. Bunun çevresinde reaktör kabı basınç sınırı bulunmaktadır. Bu sınır nükleer yakıtı barındıran basınç kabı ve soğutma suyu döngüsünden oluşmaktadır. Normal olarak, radyoaktif maddeler ile çevre arasına konmuş son engel koruma kabuğu binasıdır. Bu bina tipik olarak çelikle güçlendirilmiş betondan yapılmış büyük bir yapıdır. Koruma kabuğu hem reaktör kalbinde bulunan radyoaktif maddelerin kaza durumunda dışarı salınmasını engellemekte, hem de güvenlikle ilgili santral donanımlarının dış tehlikelere karşı korunmasını sağlamaktadır.

 

TMI-2 Kaza Aşamaları

Three Mile Island kazası gerçekleştiği sırada santralın ikinci ünitesi (TMI-2) yaklaşık 1 yıl önce devreye girmiş yeni bir nükleer santral ünitesidir. Diğer ünite (1. ünite) yakıt değiştirmek amacıyla kapatılmış durumdadır.

Sıkıntılı Deneme İşletmesi Dönemi

Yeni olmasına rağmen, TMI-2 deneme işletmesi sırasında birçok problem yaşanmıştır. Örneğin daha üretime bile geçmeden ana soğutma suyu pompalarından biri arızalanmıştır, birçok pompa, vana ve acil durum sisteminde sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Aslında deneme işletmesi sürecinin yaklaşık %71'inde reaktör kapalı halde kalmıştır. Bütün bunlara rağmen ABD lisanslama otoritesi NRC, reaktörün performansını ticari işletmeye geçmeye yetecek düzeyde bulmuş ve üniteye işletme lisansı vermiştir.

The China Syndrome Filmi

İşin ilginç yanı, bu kaza gerçekleşmeden 12 gün önce, 16 Mart 1979 tarihinde sinemalara "The China Syndrome" adında bir filim vizyona girmiştir. Başrollerini o yılların meşhur sanatçıları olan  Jane Fonda, Jack Lemmon, ve Michael Douglas'ın oynadığı bu filim, bir nükleer santraldaki güvenlik açıklarının ört-bas edildiğini keşfeden bir televizyon muhabiri ile onun kameramanının mücadelesini anlatmakta idi.

Kazadan Bir Gün Önce: Hava Kanallarına Sızan Su

TMI-2'yi kazaya götüren olaylar aslında 27 Mart Salı günü akşama doğru başlamıştır. Bu saatlerde nükleer ile alakalı olmayan türbin binasında bakım çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bakım çalışanları, ikinci döngü suyundaki mineralleri ve katışkıları temizleyen reçine filtrelerdeki tıkanıklığı açmaya çalışmışlardır (suda erimiş minerallerin ikinci döngü borularında paslanmaya sebep olması nedenilye filtrelenmesi gerekmektedir). 

Bu çalışma sırasında, işçiler tıkanmış filtreleri basınçlı hava kullanarak temizlemeye çalışmıştır. Nükleer santralların ikinci soğutma suyu döngünlerindeki reçine filtrelerinde tıkanıklık yaşamak aslında çok sık karşılaşılan bir durumdur. Filteye basınçlı hava püskürtülerek filtrenin temizlenmesi ve tıkanıklığın açılması kolaylıkla sağlanabilmektedir. Fakat o gün çalışanların basınçlı hava ile tıkanıklı gidermesi mümkün olmamıştır.

Bunun üzerine bakım personeli, basınçlı hava ile filtrenin üzerine su püskürtüp filtreyi temizlemeyi denemişlerdir.

Diğer yandan nükleer santrallarde basınçlı hava ile açıp kapatılan pneumatic vanalara  basınçlı hava göndermek için kullanılan ve hava kanallarından oluşan bir alt sistem bulunmaktadır. Çalışanların dikkatsizliği sonucunda filtreleri temizlemek için kullanılan bir miktar su,  pneumatic vanaları açıp kapamak için kullanılan hava kanallarına sızmıştır.

 

Türbin-Jeneratör Tarafının Devre Dışı Kalması

Bir gün önce gerçekleştirilen filtre temizleme operasyonu sırasında, pneumatic vana hava kanallarına kaçan suyu, 28 Mart Çarşamba günü sabaha karşı saat 4:37 civarında santral %97 güçte çalıştığı bir sırada, santralın güvenlik ve otomatik kontrol sistemi fark etmiş ve santralın güvenlik yazılımı bunu bir tehdit olarak algılamıştır. Güvenlik sistemi buna tepki olarak ikinci taraf ana besleme suyu pompalarını durdurarak, türbin tarafını aniden devre dışı bırakmıştır.

Aslında ikinci tarafataki ana besleme suyu pompasının arızalandığı durumlar için tasarıma eklenmiş 3 adet yedek besleme suyu pompası bulunmaktadır.  Fakat bunlar da yaklaşık 42 saat önce gerçekleştirilen bakım sırasında sistemden izole edilmiştir. Bakım çalışanları bu yedek pompalar ile ilgili vanaları daha sonra açmayı unutmuştur (aslında, santral çalışıyor iken yedek besleme suyu pompalarının sistemden izole halde olması, lisanslama otoritesinin şartlarına aykırı bir durum oluşturmaktadır).

Türbin adasının devre dışı kalması ile beraber, buhar üreteçlerine giden ikinci döngü soğutucu suyu durmuş, santralın kontrol odasında, türbin ile alakalı uyarı ışıkları yanıp sönmeye, uyarı alarmları ötmeye başlamıştır. Daha önce böyle bir durumla karşılaşmamış ve benzer bir durumla ilgili herhangi bir eğitim almamış operatörler birden bire yanıp dönmeye başlamış alarm ışıkları karşısında ne yapacaklarını şaşırmıştır.

Reaktör Tarafında Basınç ve Sıcaklığın Artması

Reaktöde üretilen enerji türbin tarafına taşınamayınca, reaktör tarafındaki su döngüsünün (birinci döngü) sıcaklığı ve basıncı artmış ve otomatik kontrol sistemi kontrol çubuklarını düşürerek reaktörü kapatmıştır.

Nükleer santralları diğer enerji üretim şekillerinden ayıran en önemli özelliklerden bir tanesi de reaktör kapatıldıktan sonra enerji üretiminin normal gücün yaklaşık %6-7 oranında devam etmesidir.  TMI-2; 943 MWe net çıkış gücüne sahip olduğundan, bunun %6'su yaklaşık 60 MWe'e karşılık gelmektedir. 60 MWe aslında küçük çaplı bir enerji üretim tesisinin üretim kapasitesine eşdeğerdir. Reaktör kapalı bile olsa bu artık ısının reaktörden uzaklaştırılması gerekmetedir. Reaktör soğutulmazsa, üretilen enerji yakıt bölgesinin erimesi ile sonuçlanacaktır ki bu nükleer santralların başına gelebilecek en önemli kazalardan bir tanesidir. 

Takılı Kalan Rahatlatma Vanası (P.O.R.V.)

TMI-2'de "artık ısı" nedeniyle soğutucunun sıcaklığı ve basıncı yükselmeye başlamıştır.  Basınçlı Su Reaktörlerinde, reaktör kalbini soğutan birinci döngü suyunun kaynamasını önlemek için, bu döngüyü yüksek basınç altına tutmaya yarayan "basınçlandırıcı" adında bir ekipman bulunmaktadır.  Bu basınçlandırıcın tepesinde aynı düdüklü tencerelerde olduğu gibi bir rahatlatma vanası bulunmaktadır (P.O.R.V.). Reaktörün içindeki suyun basıncı belirli bir değeri aştığında rahatlatma vanası açılmıştır. Belirli bir miktar su/buhar karışımı bu vana yardımıyla reaktör sisteminden boşaltılmasının ardından normalde 10 saniye sonra bu vananın kapanması gerekmektedir. Fakat TMI-2'de bu vana mekanik bir problem nedeniyle takılı kalmış ve kapanmamıştır.

Kontrol odasında vananın açıldığını gösteren ışık yanmış, daha sonra sönmüştür. Bu ışığın söndüğünü gören operatör vananın kapandığını zannetmiştir. Halbuki santral tasarımında ışığın yanması, sadece "vana aç sinyalinin vanaya gönderildiği" anlamına gelmektedir. Işık vananın gerçek konumunu gösterecek şekilde tasarlanmamıştır. Operatör bunu bilmemekte, ışığın sönmesinin vananın kapandığı anlamına geldiğini düşünmektedir.

Açık kalan bu vanadan soğutma suyu sürekli dışarıya kaçmaya başlamıştır. Nükleer santrallarda soğutma suyunun reaktör dışına kaçması aslında istenmeyen ve LOCA adı verilen özemli bir kaza türüdür. Otomatik kontrol sistemi buna tepki olarak acil durum kor soğutma sistemini otomatikman devreye almıştır.

Basınçlı su reaktörlerinin normal işletmesi sırasında, nükleer yakıt çubuklarını sürekli su içinde tutmak gerekmektedir. Bu yakıt çubuklarının etrafını saran su, ortaya çıkan nükleer enerji nedeniyle ısınan yakıt çubuklarının soğutulması açısından büyük önem taşımaktadır. Diğer yandan TMI-2 tasarımında, reaktör kalbindeki su seviyesini gösteren bir gösterge bulunmamaktadır. Operatörler çok önemli bir parametre olan reaktör kabındaki su seviyesini görememektedir. Su seviyesini suyun sıcaklığı, basıncı ve basınçlandırıcıdaki su seviyesi yardımıyla tahmin etmeye çalışmışlardır.

Acil Durum Kor Soğutma Sisteminin Kapatılması

Üretilen fakat reaktör kalbinde uzaklaştırılamayan enerji, artan basınç, takılı kalan vanadan kaçan buhar ve acil durum kor soğutma sisteminin reaktöre bastığı su nedenleriyle basınçlandırıcıda su seviyesi çok yükselmiştir. Bu da operatörlerde reaktör kabının su ile dolu olduğu ve acil durum kor soğutma sisteminin yanlışlıkla devreye girdiği izlenimini yaratmıştır. Operatörler, aldıkları eğitimlerde, basınçlandırıcının su ile dolu olmasından kaçınmaları istenmektedir. Bu yanlış izlenim, operatörleri, acil durum kor soğutma sistemini kapatmaya itmiştir. Acil durum kor soğutma sisteminin kapatılması akabinde, üretilen enerji santraldan taşınan enerjiden fazla olunca reaktör kalbi iyiden iyiye ısınmaya başlamıştır. Kontrol odasında daha fazla alarm yanıp sönmeye başlamış, bu da zaten şaşkın halde bulunan operatörleri daha da telaş içine itmiştir.

Ana Soğutucu Suyu Pompalarının Kapatılması

Reaktör kalbinde ısınan su  buhara dönüşmeye başlamıştır. Basınçlı su reaktörlerinde birinci döngüdeki suyu basınç altında tutulmakta ve buharlaşması istenmemektedir. Buna rağmen soğutulamayan sistem nedeniyle sürekli ısınan su buhara dönüşmüş, reaktör ana soğutucu suyu pompaları şiddetli bir şekilde titremeye başlamıştır.  Normalde bu pompalar buhar su karşırımını pompalayacak şekilde tasarlanmamıştır. Aşırı titreme nedeniyle pompalar görevini yapamaz hale gelmiş ve bunun sonucunda operatörler pompaları devre dışı bırakmıştır.

Yakıtı Soğutan Bütün Mekanizmaların Devre Dışı Kalmış Olması

Önce türbinin devre dışı kalması, sonra acil durum kor soğutma sisteminin operatör tarafından devre dışı bırakılması ve daha sonra da ısınan soğutucu suyunun buhara dönüşmesi sonucunda ana soğutma suyu pompalarının devre dışı kalmasıyla beraber reaktörde oluşan ısıyı taşıyacan hiçbir mekanizma kalmamıştır. Ortaya çıkan ve uzaklaştırılamayan nükleer enerji nedeniyle soğutucu daha fazla ısınmış ve buharlaşmıştır. Diğer yandan operatörler basınçlandırıcı su seviyesi ve yüksek basınca bakıp reaktörü halen su dolu sanmaktadır. Halbuki basınçlandırıcıdaki su seviyesi reaktör kalbinde oluşan buhar ve takılan vana nedeniyle yüksek gözükmektedir.

Yakıtın Erimesi

Reaktör soğutucu suyu buharlaşması devam ettikçe, yakıt çubukları açıkta kalmış ve sonuçta soğutulamayan yakıtın sıcaklığı artmıştır. Nükleer yakıt 2865 °C'ı geçtiğinde çubukları erimeye başlamaktadır. Bu bir nükleer reaktörün başına gelebilecek en kötü felaketlerden bir tanesidir. Bu arada kontrol odasında yakıt sıcaklığını belirten gösterge en fazla yaklaşık 380 °C'ı gösterebilmektedir. Dolayısıyla operatörler yakıt sıcaklığının erime noktasının üzerine çıkmakta olduğunu da anlayamamıştır.

Soğutma Suyunun Radyoaktif Hale Gelmesi

Eriyen yakıt çubukları ile beraber, soğutma suyuna çok miktarda yüksek seviyeli radyoaktif madde geçmiştir. Soğutma suyundaki radyasyon düzeyi aşırı derece artmaya başlamıştır.

Radyoaktif Soğutma Suyunun Reaktör Binasının Zeminine Dolması

Bu yüksek radyasyon ile kirlenmiş soğutma suyu aynı zamanda takılı kalmış rahatlatma vanasından reaktör dışına koruma kabuğunun içine kaçmaya devam etmiş ve koruma kabuğuna bulunan bir boşalma tankını doldurmuştur. Yakıtın da erimesiyle beraber yüksek düzeyde radyoaktif hale gelmiş soğutma suyu, tankın taşmasına tankına doldurarak, tankın taşmasına sebep olmuş, taşan su reaktör binasının tabanını doldurmaya başlamıştır. Koruma kabuğunun tanabındaki hazneyi dolduran radyoaktif su, koruma kabuğundaki radyasyon seviyesini arttırmış ve kontrol odasında koruma kabuğunda yüksek radyasyon tespit edildiğini gösteren uyarı ışıkları yanıp sönmeye, uyarı sinyalleri ötmeye başlamıştır.

Yardımcı Sistemler Binası Tabanının Radyoaktif Su İle Dolması

Koruma kabuğu içindeki tank dolduğunda, bu suyu yardımcı sistemler binasına basan başka bir sistem devreye girmiş ve bu sistem fazlalık suyu yardımıcı sistemler binasındaki başka bir tanka pompalamaya başlamıştır. Yardımcı sistemler binasındaki tank da dolup taşmış, radyoaktif soğutma suyu bu binanın tabanını da doldurmaya başlamıştır. Yardımcı sistemler binasında da yüksek radyasyon olduğunu belirten uyarı ışıkları yanıp sönmeye ve alarmları çalmaya başlamıştır. Arda arda meydana gelen olaylar, kumanda operatörlerini dehşete düşürmüş, bütün bu karmaşa, yanıp sönen ışıklar, çalan alarmlar altında büyük bir kafa karışıklı içinde operatörler reaktör kalbine soğutucu suyu basıp üretilen enerjiyi uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Operatörler reaktör kalbini dolduran yüksek basınçlı buhar nedeniyle kalbe bir türlü su basamamıştır.

 

Rahatlatma Vanasının Açık Kaldığının Farkedilmesi

Kazanın başlamasından yaklaşık 2 saat sonra, saat sabaha karşı 6:22'de operatörler rahatlatma vanasının açık kaldığını, buradan radyoaktif soğutma suyunun kaçtığını fark etmiştir. Operatörler kesme vanasını kullanarak bu hattı kapatarak reaktör kalbinden su kaçmasını nihayet durdurmuştur.

Saha ve Genel Acil Durum İlan Edilmesi

Sabah saat 6:56'da durumun ciddiyetini anlayan santral personeli SAHA ACİL DURUMU ilan etmiştir. bundan 15 dakika sonra da GENEL ACİL DURUM ilan edilmiştir. Saat 7:00'de durumu Pennsylvania Acil Durum Ajansına, 7:45'de de Amerikan Nükleer Lisanslama Otoritesi (NRC)ye bildirim yapılmıştır. Kontrol odası ekibiyle doğrudan irtibat halinde olacak şekilde bir Yerel Acil Durum Destek Birimi oluşturulmuştur. Fakat kazaya müdahale etmek isteyen personeldeki kafa karışıklığı nedeniyle destek birimine gelen ve buradan kontrol odasına giden iletişimde büyük karmaşa ve bilgi kirliliği yaşanmıştır. Kimse santral gerçekleşen durumun ne olduğunu anlayamamıştır.

Lisanslama Otoritesinin Yetersizliği

Lisanslama Otoritesi NRC o yıllarda daha önce böyle bir durumla karşılaşmadığı için çok fazla tecrüye sahip değildir. Dahası NRC'nin Acil Durumlar için daha önceden belirlenmiş bir rolü ve yetkisi de bulunmamaktadır. Lisanslama Otoritesi bu tür acil durumlara hazırlıksız ve ne yapacağını bilmemektedir. NRC o güne kadar sadece lisans başvurularını incelemiş, lisans vermiş ve santral sahasına gidip denetimler yapmıştır. Hatta NRC'nin o yıllardaki personel profili bile nükleer denetimden çok nükleer promosyonu yapar niteliktedir.  Kaza sırasında ne yapılması gerektiğini bilinçli bir şekilde söyleyen hiçbir destek birimi bulunmamakta ve her kafadan bir ses çıkmaktadır.

İletişim Problemleri

Bu hazırsızlığın en önemli kanıtı da reaktör kumanda odasında acil durumlar için düşünülmüş bağımsız bir telefon hattı bulunmamasıdır. Acil durum ileşimi için sadece 2 adet normal şehir telefon şebekesi kullanılmıştır. Bu nedenle operatörlerle destek ekibi arasında doğrudan bir iletişim sağlanmakta büyük zorluklar çekilmiş, destek için aranan numaralar sürekli meşgul çalmış, dışardan arandığındada kumanda odasının telefonuna ulaşılmasında güçlük yaşanmıştır. Ayrıca kumanda odasındaki telefonun hoparlörü bulunmamaktadır (speakerphone). Nükleer felaketin yaşanmasının yanısıra, tam bir iletişim felkatinin yaşandığı bu hengame içerisinde reaktördeki ciddi kaza durumuna müdahale edilmeye çalışılmıştır.

Günün sabah saatlerinde operatörler reaktör kalbinin basıncını yükseltip yakıt çubuklarını açıkta bırakan buharlaşmayı bastırmaya çalışmıştır. Öğleden sonra ise operatörler acil durum kor soğutma sisteminin devreye girmesini sağlamak için bu sefer sabah yaptıklarının tam tersini yapıp reaktör kalbindeki basıncı düşürmeye çalışmıştır.

Hidrojen Patlaması Tehlikesi

Bu arada reaktör kalbinde eriyen yakıt nedeniyle ortaya çıkan yanıcı hidrojen gazı birikmeye başlamış ve öğleden sonra saat 13:30 sıralarında reaktörde mini bir hidrojen patlaması meydana gelmiştir.

 

Halkın Kazayı Duyması

TMI-2'deki acil durumun Harrisburg yerel radyosu KBO muhabiri tarafından polis telsizlerinden duyulması ve halka duyurulmasının ardından, Pennsylvania vali yardımcısı William Scranton meyda üzerinden halka problem yok mesajları verilmiştir. Santral çevresindeki halk arasında durumun ne kadar ciddi olduğuna ilişkin dedikoduların yayılması engellenmeye çalışılmıştır. 

Halkla İlişkiler Rezaleti

Meyda karşısına kaza ile ilgili açıklamalar yapmak üzere daha önce halkla ilişkiler konusunda herhangi bir tecrübeye sahip olmayan bir mühendis olan Met.Ed.'in genel müdür yardımıcısı Jack Herbine basının karşısına çıkmış, tecrübesizce açıklamalarda bulunmuş, medya tarafından sorulan birçok soruya doğru düzgün cevap verilememiştir.

Gün Boyunca Kafa Karışıklığı

Öğleden sonra, acil durum kor soğutma sistemi devreye sokmak amacıyla verilen uğraşlar sonuçsuz kalmış, reaktörde birşey değişmemiştir. Bütün gün devam eden uğraş sonucunda bu sefer akşam saatlerinde fikir değiştirerek operatörler ve destek ekibi tarafından yine basıncın arttırılmaya çalışılmasına karar verilmiştir.

Soğutmanın Yeniden Sağlanması: Kazanın İlerlemesinin Durdurulması

Reaktör kalbindeki basınç arttırılmaya çalışılırken, saat 19:50 civarında reaktör ana soğutucu suyu pompalarından birinin çalıştırması sağlanmıştır. 16 saatlik uğraş sonucunda reaktörün tekrar basınçlanması sağlanmış ve  reaktör kalbinin soğutulması yeniden başlamıştır.

Fakat malesef reaktör kalbinde kısmı yakıt erimesi meydana geldiğinde, radyoaktif maddeler reaktör koruma kabuğu ve yardımıcı binasına sızmış ve bu bölgeleri radyoaktif hale getirmiştir. Hatta kontrol odasında bile radyasyon olduğuna dair uyarı sirenleri çalmaya başlamıştır. Santral reaktör binasında radyasyon seviyesi çok yükselmiş ve çalışanlardan acil durum maskelerini takmaları istenmiştir. Çalışmalar çok zor şartlar altında gerçekleştirilmiştir.

Kazadan bir gün sonra, 29 Mart sabah saat 8:30'da, santralde gönüllü bir çalışan Ed Hauser, çok büyük risk alarak koruma kabuğunun içine girmiş ve bina tabanına biriken sudan numune almıştır. Suyun çok yüksek seviyede rasyasyon içerdiği bu sayede anlaşılmış ve kazanın ciddiyeti ortaya çıkmıştır.

Lisanslama Otoritesi de halka yaptığı açıklamalarda yanlış bilgiler aktarmıştır. Halk arasında radyasyon sızıntısı ile ilgili dedikodular artarak devam etmiş, halk telaşlanmaya başlamıştır. Perşembe günü elektrik şirketi karşı harekat grubu sahaya gelmiş ve operatörlerle görüşmelere başlamıştır.

İşin ciddiyetinin ortaya çıktığı halde, Pennsylvania valisi Dick Thornburgh elektrik şirketinden aldığı yanıltıcı bilgiler ışığında bir basın toplantısı düzenleyerek, halktan günlük hayatlarına hiçbirşey olmamış gibi devam etmesi istenmiştir. Böylece halka yanlış bilgiler aktarılması ve halkla ilişkiler faciası büyüyerek devam etmiştir.

Amerikan Başkanının Müdahalesi

O yıllarda, kendiside bir nükleer mühendis olan o zamanın ABD Başkanı Jimmy Carter, ortaya çıkan halkla ilişkiler rezaletine karşı, halkın güvendiği Harold Denton isimli bir denetçiyi yetkili olarak santral denetimine göndermiştir.

Hidrojen Patlaması Korkusu

Kazadan sonraki ikinci günden itibaren, yakıtın erimesi sonucunda ortaya çıkan ve reaktör kabında birikmekte olan hidrojenin patlayarak felaketin boyutunun çok daha büyüyeceğinden korkulmaya başlanmıştır. Rahatlatma vanası ara sıra açılarak biriken hidrojen gazı reaktör basınç kabından tahliye edilmiştir. Reaktör kabından boşaltılan hidrojen gazı bu sefer koruma kabuğuna birikmeye başlamış, bundan sonra da koruma kabuğunda biriken hidrojenin patlamasından kaygılanılmaya başlanmıştır. Böyle bir patlamayı engelleyebilmek için 30 Mart Cuma sabahından itibaren biriken gazlar filtrelenerek radyoaktif asal gazlar (ksenon ve kripton) bacadan dışarı salınmaya başlanmıştır.  Böylece kaza, santral dışı olumsuz etkilere sepeb olur hale gelmiştir. Dışarıya radyoaktif madde salma süreci Cuma günü ve gecesi devam etmiştir.

Halkın Tahliyesi

Bunun ardından; "santral çevresinde yaşayan halkı boşaltmaya gerek yok, sızıntı bilgileri dedikodu amaçlı yapılıyor" diyen yetkililer birden bire ağız değiştirerek,  santral çevresinde 30 kilometreye kadar yakınında yaşıyan bütün hamile bayanlar ve çocuklar bu bölgeyi terk etmesini istemiştir.  Bu bölgedeki okullar kapatılmıştır.

Bu çelişkili açıklamalar, halkın daha da kaygılanmasına sebep olmuştur. Cumartesi günü telaşa gerek yok imajını güçlendirmek için ABD Başkanı Jimmy Carter risk alarak santral sahasını ve kontrol odasını ziyaret etmiştir.

Çelişkili açıklamalar halkın sabrını taşırmış, yetkililere güveni kalmayan santral çevresinde 30 kilometre yarıçapındaki alan içinde yaşmakta olan 140,000 kişi, evlerini gönüllü olarak boşaltarak bölgeden kaçmaya başlamıştır.

8 kilometre yarıçapında yaşayanların %50'si daha sonra bir daha evlerine hiç dönmemiştir. TMI santralının 2.ünitesinin yanına uzun süre kimse yaklaşamamış, Ağustos 1979'da başlayan temizlik, Aralık 1993'e kadar devam etmiş ve bu süre zarfında yaklaşık 1 milyar dolar harcanmıştır.

Tam bir halka ilişkiler felaketine dönüşen kaza ardından ABD'de anti-nükleer hareketler hızlanmış, nükleer santral yönetmelikleri sıkılaştırılmış, bütün santral tasarımları elden geçirilmeye başlanmış, birçok nükleer santral projesi iptal edilmiş ve ABD'de nükleer santral siparişleri sona ermiş ve ticari nükleer santral sektöründe 2000'li yıllara kadar devam edecek büyük bir durgunluk dönemine girilmiştir.

 

Kaza Sonrası Kurulan Komisyonlar

Kazadan iki hafta sonra ABD Başkanı Carter, kazayı teknik olarak değerlendirip tavsiyelerde bulunmak üzere Kemeny Komisyonunu adında bir çalışma grubu oluşturmuştur.  ABD lisanslama otoritesi de avukat Mitchell Rogovin liderliğinde kendi soruşturma grubunu kurmuştur. Kazanın bu gruplar tarafından incelenmesinin ardından "Alınan Dersler Görev Gücü" adında toplu bir çalışma grubu daha meydana getirilmiş, bu görev gücünün çıkartımları ve tavsiyeleri ışığında ticari nükleer enerji yönelik nükleer güvenlik politikaları, nükleer altyapı, lisanslama otoritesi, santral tasarımları komple elden geçirilmiş ve yeniden düzenlenmiştir.

 

Alınan Dersler

Dünyada meydana gelmiş büyük nükleer kazalar incelendiğinde, kazaya götüren sebeplerinin aşağıda listelenen 5 ana başlık altında toplandığı görülmektedir:

  • Ortam ve koşullar,

  • Zayıf tasarım,

  • Kötü işletme,

  • İnsan faktörü, ve

  • İdari seperler.

Ortam ve koşullar arasında; deprem, uçak çarpması, tsunami, dış kaynaklı sel, aşırı soğuk gibi dış olaylar; yangın, iç kaynaklı sel, yüksek enerji hatlarının kopması, boru hatlarında kırılmalar, patlamalar gibi iç olaylar; gece/gündüz, santrali devreye alma aşaması, bakım/onarım gibi işletme koşulları; hataların örtbas edilmesi, lisanslama/denetleme kuruluşuna müdahaleler, siyasi baskılar ve ayrıca çeşitli şekillerde tezahür edebilecek ticari ve çevresel baskılar bulunmaktadır.

Zayıf tasarım ve tasarım hatalarına; reaktörde kararsız olacak işletme bölgelerinin bulunması, koruma kabuğunun olmaması, kötü kontrol odası ergonomisi, enstrümantasyon ve kontrol sisteminin karmaşık olması, teşhise yönelik yardımcı sistemlerin bulunmaması, tasarımda derinlemesine güvenlik felsefesinin kullanılmaması gibi örnekler verilebilir.

Kötü işletme; kaza yönetim prosedürlerinin ve planlarının bulunmaması, ticari santralde deneylere öncelik verilmesi, çalışanların yetersiz eğitimi, potansiyel kazalar üzerinde yeterince çalışılmaması, risk analizlerinin yapılmaması,  acil durum planlarının bulunmaması, iletişim eksikliği gibi husuları içermektedir.

İdari sebepler arasında; güvenlik felsefesinin, politikasının ve kültürünün bulunmayışı veya yetersiz oluşu, yöneticilerin öğrenen örgüt yapısı oluşturamaması, personel seçiminde ehliyete önem verilmemesi, kazanılan tecrübelerin kullanılmaması, yeterince bağımsız kontrol ve denetim öğelerinin bulunmaması, kalite kültürünün oluşturulamaması gibi sebepler bulunmaktadır.

Ve son olarakta insan faktörüne; kurallara uymama, kazalar konusunda yeterli eğitimlerinin bulunmayışı, fiziksel olayı yanlış algılama, güvenlik kültürüne sahip olmama sayılabilir.

Nükleer enerji terminolojisinde “kaza” olarak nitelendirilen sınırlı sayıda örnekte, kazaların tek bir sebebinin olmadığı, kazaların yukarıda listenen 5 ana kategoride çok sayıda sebebin bir araya gelerek meydana geldiği tespit edilmiştir

ABD’nin Pennsylvania eyaletinde 28 Mart 1979 tarihinde Three Mile Island santralının ikinci ünitesinde (TMI-2) meydana gelen kaza bu kapsamda değerlendirildiğinde, aşağıdaki tabloda  listelenen bulgular kaza sebebi bileşenleri olarak ortaya çıkmaktadır.

 

TMI-2 Kazası’nın Sebepleri

KAZA ŞARTLARI

TASARIMA AİT SEBEPLER

İŞLETMEYE AİT SEBEPLER

PERSONELDEN KAYNAKLANAN SEBEPLER

İDARİ SEBEPLER

Gece sabaha karşı

 

Santralı hizmete-alma aşaması

 

Zayıf kontrol odası ergonomisi

 

Hatalı göstergeler

 

Teşhis/Tespit sistemleri/yöntemleri yok

 

Küçük kırıklara yönelik yöntemler yok

 

Kaza idare planları yok

 

Acil-durum planı yok

 

Yetersiz eğitim

Yanlış anlatım

 

Birincil su envanter kontrolü yapılmamış

 

Fiziksel olay yeterince anlaşılmamış

Güvenlik felsefesinde kusur, ihmal ve yetersizlikler

 

Tecrübe geri-bildirimi (değerlendirilmesi) eksik

 

Yetersiz bağımsız denetim

 

TMI-2 kazasından alınan en büyük ders;  1970'li yılların nükleer güvenlik modasının temelini oluşturan "makinelere ve tasarıma aşırı güven" devrinin sona ermesi olmuştur.   TMI-2 kazasının ardından insan performansının önemi daha iyi anlaşılmış ve böylece nükleer güvenlik kavramının tarihsel gelişimi yeni bir boyut kazanmıştır. TMI-2 kazası  makineler ve tasarımlar ne kadar mükemmel olursa olsun, kazaların oluşabileceğini hatırlatmış ve insan performansının arttırılması üzerinde yoğunlaşacak şekilde çalışmalar sürdürülmüştür. Nükleer santral güvenlik gerekleri ve personel eğitim programları bu yeni bakış açısıyla komple yenilenmiştir. Santralın kolay işletilir hale gelmesine yönelik tasarıma yeni bileşenler eklenmiş ve kontrol sistemi baştan aşağı elden geçirilmiştir. Personele yönelik "göreve uygunluk" programları başlatılmıştır.

 

TMI-2 kazası öncesi, elektrik üretim şirketleri nükleer santrallarını aynen diğer tür santrallar gibi düşünmekte, sadece ne kadar enerji ürettiği ve üretim şirketinin ne kadar kar ettiği ile ilgilenilmekteydi. Günlük işletme yerel işletme-bakım gruplarına bırakılmıştı. TMI-2 kazası ile beraber, şirket kültürünün nükleer güvenlik açısından ne kadar önemli olduğu anlaşılmış, kaza sonrasında organizasyon, işletme kültürü, insan kaynakları gibi birçok yönetsel alanda üretim şirketlerinde önemli değişikliler yapılması gerekmiştir. Özellikle, insan hatasını telafi edebilen örgütsel yapılar üzerine çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Kaza sonrasında bağımsız «Güvenlik Mühendisi» kavramı ortaya çıkmış, böylece yeni bir meslek dalı oluşturulmuştur. Bakım-onarım faaliyetlerinde kontrol ve doğrulama noktaları ilave edilmiştir. Eğitim konusundaki yetersizlikler, kazalara karşı uygun olmayan iş yöntemleri belirlenmiş ve bunların geliştirilmesi için çalışmalar yapılmıştır.

TMI-2 kazasının ardından, santrallarda eğitim simülatörleri yaygınlaşmıştır. Günümüzde işletme halindeki birçok santralda kontrol odasının birebir kopyasından oluşan bir eğitim simülatörü bulunmaktadır.  Bu aslında TMI-2 kazasından alınan dersler sonucunda ortaya çıkmış bir gerekliliktir. Normal durum, önemli olay ve kaza durumlarını içerecek şekilde hemen hemen bütün işletme koşullarının canlandırılabileceği simülatörler yardımıyla operatörler eğitilmektedir. ABD'de nükleer santral operatörlerinin 4-6 hafta aralıklarla, simülatörde yenileme eğitimleri alması gerekmektedir.

TMI-2 kazasından sonra alınan bir başka ders, lisanslama altyapısının kuralcı doğasının ne kadar yanıltıcı olduğu konusunda olmuştur. 1970'li yıllarda nükleer santral yapıp işletmek isteyen kuruluşların etkileyici bir dizi dokümantasyon, kurallar ve standartlar listesine uyması gerekiyordu. Bu durum; lisans almış santralın çalışanlarını "tesisinin çok güvenli olduğu" hayali atmosferi içine sokmuştur. Öyle ya... bu kadar sıkı kuralları karşılayıp lisans almış bir santralın güvenlikle ilgili bir sorunu bulunmaması gerekirdi. TMI-2 sonrasında, bu yanlış algının çalışanlar arasında gereksiz bir özgüvene ve tedbirsiliğe yol açmakta olduğu anlaşılmıştır.

 

TMI-2 kazasıyla beraber, lisanslama kuruluşundaki profesyonliğin ne kadar önemli olduğu da anlaşılmıştır. Kemeny Komisyonu, 5 kişiden oluşan lisanslama komisyonun kaldırılmasını, lisanslama kuruluşunun modernize edilerek yeniden yapılanmasını ve lisansma kararlarının bağımsızlığının garanti altına alınmasını talep etmiştir. Lisanslama otoritesi; operatör eğitimi, santral tasarımına, acil durum planlaması gibi birçok alandaki yönetmeliklerini baştan aşağı elden geçirmiş ve yenilemiştir.

TMI-2 kazası, acil durum planlamasının önemini ortaya çıkartmıştır. Kaza sonrasında, ABD'deki her nükleer santral için acil durum harekat planları üzerinde çalışmaların yapılması gerekmiştir. Kaza sonrası etkileri azaltma, çevre radyasyon seviyesini ve santralin o anki durumunu izlemeye yönelik yeni sistem ve ekipmanlar tasarıma eklenmiştir. Acil durumlarda lisansma otoritesi ile hızlı ve etkin iletişim konuslarında geliştirmeler yapılmıştır. Bu kaza sonrasında lisanslama otoritesi 24 saat boyunca hazırlda bekleyen bir destek merkezi oluşturmuştur.  Güvenlikle ilgili önemli problemlerin erken teşhisi, gerekli veri ve bilgilerin toplanması ve etkin bir şekilde değerlendirilmesi, işletme tecrübelerinin hızlı bir şekilde paylaşılması için tedbirler alınmaya başlanmıştır. Acil durum harekat planlarının belirli aralıklarla prova edilmesi şartı getirilmiştir. Acil durum sırasında görev alan bütün birimlerin bu tatbikatlara katılmaları sağlanmaktadır.

Bu kazanın ardından, santralı işleten firmanın performansı ve yönetim kalitesi  lisanslama otoritesi tarafından periyodik olarak değerlendirilmekte,  gözlemler, bulgular ve kanaatlar periyodik olarak raporlanıp uygunsuzluklar hakkında düzeltici faaliyetler başlatılmaktadır. İlave denetim ve gözetime ihtiyaç duyan nükleer santrallar için lisanslama otoritesi tecrübeli personelini kullanarak santral performans analizleri gerçekleştirmektedir. Lisanslama otoritesi ayrıca yerel denetçi programları başlatmıştır. Her santralda en az 2 adet denetçi bulundurulmakta, santral faaliyetleri sürekli denetlenmektedir.

TMI-2 sonrası, performans bazlı değerlendirmeler yanısıra güvenlik bazlı değerlendirmelere de başlanmış, santralın ciddi kazalara karşı kırılganlıklarını belirlemek için risk analiz yöntemlerinin kullanılması zorunlu hale gelmiştir. Lisanslama Otoritesi NRC'de; lisanslama gereklerinin uygulanmasını sağlamakla yükümlü birim bağımsız bir ofis haline getirilerek güçlendirilmiştir.

TMI-2 kazası ile beraber, nükleer santral işleten kuruluşların işletme tecrübelerinin paylaşıldığı bir platform oluşturulmasının ne derece önemli olduğu anlaşılmıştır. Örneğin; TMI-2 kazası sırasında rahatlatma vanası açılıp sonra mekanik bir arıza nedeniyle kapanmamış, bunu operatörler çok geç fark etmişti. Halbuki aynı durum diğer santrallarda daha önce 11 kere gerçekleşmiştir. Tecrübe geri-bildirimi ve bilgi paylaşımı olmadığından, bu konuyla ilgili genel bir önlem alınması sağlanamamıştır. TMI-2 kazası ile beraber santral işletmesi sırasında edinilen tecrübelerin geri-bildirim yoluyla tasarım ve işletme aşamalarında kullanılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Kazanın ardından, nükleer santral işleten üretim şirketleri arasında sürdürülebilir büyük bir bilgi paylaşımı programının  oluşturması için büyük çaba harcanmıştır. Santral İşletmesi ile ilgili "Nükleer Enerji Enstitüsü (NEI)" adında bir enstitü oluşturulmuştur. Bu enstitü tarafından lisanslama konularına yönelik ortak sanayi yaklaşımları geliştirilmektedir. Hatta, işletme ve lisanslama konularındaki tecrübe paylaşımı ülkelerarası boyuta çıkartılmıştır. 

Kazanın ardından, kötü kontrol odası tasarımı, zayıf ergonomi, kötü gösterge tasarımı gibi kontrol odasını ilgilendiren konular önem kazanmış, kontrol odası tasarımının geliştirilmesi yönünde çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Kontrol odasındaki düğmeler, göstergeler, alarmlar gibi birçok insan-makine arayüzü bileşeni tasarımında önemli değişiklikler gerçekleştirilmiş, yeni göstergeler eklenmiştir. Ayrıca yedek kontrol odası ve güvenlik paneli kavramları ortaya çıkmıştır. Bütün önemli güvenlik verilerini toplanacağı 4 adet güvenlik paneli tasarıma eklenmiştir. Tasarımdaki zayıflıklara karşıda tedbirler alınmış, vana tasarımları geliştirilmiş, bütün güvenlik vanaları elden geçirilmiştir.

TMI-2 kazası ile beraber, nükleer sektörde LOCA (loss-off-coolant-accident), soğutucu suyu kaybı kazasının önemli daha iyi anlaşılmış, kaza analizlerinde LOCA durumu çok daha ciddiyetle incelenmeye başlanmıştır. Yeni inşa edilen santrallar LOCA'ya karşı çok daha sıkı  testlerden geçmektedir. Ayrıca operatör eğitimlerinde LOCA'ya karşı hazırlıklı olunmasına özel bir önem verilmektedir.

TMI-2 kazası, nükleer olmayan türbin odasında başlamış ve nükleer ada kısmını etkilemiştir. TMI-2 kazasının ardından doğrudan nükleer reaktörle alakalı olmayan yapı, sistem ve bileşenlere verilen önem arttırılmıştır. Bu kaza sonrasında yangından korunma, boru ve yedek besleme suyu sistemleri, koruma kabuğu binası izolasyonu, vanalar, elektrik kesicileri gibi bileşenlerin güvenilirliği gibi konularda santral tasarımı baştan aşağıya gözden geçirilmiş ve ekipman ihtiyacı detaylı bir şekilde analiz edilmiştir.

Kaza sonrası alınan derslerden bir tanesi de bazı prosedürlerin kaza durumları için uygun olmadığının, iş prosedürlerinin yetersiz bulunduğunun ortaya çıkmasıdır. Kaza müdahale prosedürleri komple değiştirilmiş, kapsamları genişletilmiştir.

TMI-2 kazası ile beraber, halkla ilişkilerin önemi daha iyi anlaşılmıştır. Yapılan basit bir hatanın veya iyi niyetli bir yanlış bilgilendirmenin, halkın güvenini bir daha hiç değiştirilemeyecek seviyede olumsuz etkileyebildiği görülmüştür. Bu kaza sonrasında; şeffaflık, halkın doğru bilgilendirilmesi ve iletişim platformlarının düzgün organize edilmesi gibi profesyonel halka ilişkiler kavramları nükleer enerjinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

 

TMI-2 Kazası İle İlgili Bilgileri Derleyen Ve Yukarıdaki Dokümanı Hazırlayan: BENAN BAŞOĞLU